Meryem
bebeği İstanbul'da bırakıp Ankara’ya dönerken uçakta yaşadığım duygu
kargaşasının içinde fark ettim ki beni hüzünlendiren tek şey kuzum ve
kuzusundan ayrılmak değil. Ben aynı zamanda anneanneliği de İstanbul'da bırakıp
bindim uçağa. Ve bütün hücrelerime kadar
mutlu olmamı sağlayan anneannelikten bedenen ayrılmak zorunda olsam da duygusal
olarak ayrılmak istemiyorum. Ankara'da beni bekleyen onlarca kimliğimin yanı
sıra ben hep anneanne kalmak istiyorum. İnsanın dört torunu da gurbette olunca
anneanneliği aynı şehri aynı mahalleyi paylaşan bir nine torun ilişkisi içinde
yaşamak mümkün olmuyor. Dünya telaşı
içinde yavruların cıvıltısı, kokusu, dokunuşu ile ilgili hatıralar yavaş yavaş
silikleşiyor. Hücrelerimi dolduran anneannelik kavramı ne yazık ki yerini başka
dertlere telaşlara bırakıyor; bu da benim canımı acıtıyor. Sanıyorum ben artık
öncelikle anneanne sonra başka bir şeyler olma yaşıma gelmişim. Uçaktan inip
beni karşılamaya gelen sevdiğim adamla beraber evimize giderken iki–üç saat
öncesine kadar ne kadar mutlu olduğumu, sevdiğim adamın yanında olmanın bile o
mutlulukla eşdeğer (az yada çok değil, eşdeğer) olmadığını fark ettim ve
kendi kendime bir karar verdim: Beni bu kadar mutlu eden anneannelik enerjisinin
devam etmesini sağlayacak bir şeyler yapmalıyım.