18 Ocak 2013 Cuma

MUTLULUĞU ÖRMEK!




Meryem bebeği İstanbul'da bırakıp Ankara’ya dönerken uçakta yaşadığım duygu kargaşasının içinde fark ettim ki beni hüzünlendiren tek şey kuzum ve kuzusundan ayrılmak değil. Ben aynı zamanda anneanneliği de İstanbul'da bırakıp bindim uçağa. Ve bütün hücrelerime kadar mutlu olmamı sağlayan anneannelikten bedenen ayrılmak zorunda olsam da duygusal olarak ayrılmak istemiyorum. Ankara'da beni bekleyen onlarca kimliğimin yanı sıra ben hep anneanne kalmak istiyorum. İnsanın dört torunu da gurbette olunca anneanneliği aynı şehri aynı mahalleyi paylaşan bir nine torun ilişkisi içinde yaşamak  mümkün olmuyor. Dünya telaşı içinde yavruların cıvıltısı, kokusu, dokunuşu ile ilgili hatıralar yavaş yavaş silikleşiyor. Hücrelerimi dolduran anneannelik kavramı ne yazık ki yerini başka dertlere telaşlara bırakıyor; bu da benim canımı acıtıyor. Sanıyorum ben artık öncelikle anneanne sonra başka bir şeyler olma yaşıma gelmişim. Uçaktan inip beni karşılamaya gelen sevdiğim adamla beraber evimize giderken iki–üç saat öncesine kadar ne kadar mutlu olduğumu, sevdiğim adamın yanında olmanın bile o mutlulukla eşdeğer (az yada çok değil, eşdeğer) olmadığını  fark ettim ve kendi kendime bir karar verdim:  Beni bu kadar mutlu eden anneannelik enerjisinin devam etmesini sağlayacak bir şeyler yapmalıyım.



 Amine'min yavrusu Meryem'le ve Hilal'imin kuzusu Azade’nin  beraber çekilmiş fotoğraflarına bakıp yeni bir anneanne kitabı yazmayı planlarken bir anda kulağımda Hilal'imin sesi çınladı: “Bizim annemiz başka anneanneler gibi kazak falan örmez. O torunları için kitap yazar.” Bir iltifat mı yoksa bir kinaye mi içerdiğini anlayamadığım cümleyi düşünürken birden bir ampul yandı zihnimde. “Evet” dedim, “Evet! Örgü örersem her ilmekte toruncuklarla beraber olmaya devam edebilirim.” Ardından düşünmeye devam ettim: “Ama öreceğim bir kazak olmamalı. Kolunu nasıl keseceğim, yakasını nasıl yapacağım diye düşüneceğim, stres oluşturacak işlere kalkışmamalıyım.” Bu düşünce ile beraber bir sevinç kapladı yüreğimi ve gözümün önünde yıllar önce yavrularıma ördüğüm örgüler uçuşmaya başladı. Hilal'ime ördüğüm zıplayan tavşan işli kazak, Elif'imin şeker pembe elbisesi geçti gözümün önünden. Derken Amine'm belirdi mor örgü eteği ile. “İşte” dedim, “bu etekten örersem hiç stres olmam. Bir ters bir düz başlarım. Biraz örünce her ilmeği arttırır iki ters iki düz yaparım. Sonra da birer ilmek daha arttırır, üç ters üç düz örerim. Al sana bir  kloş etek. Ben örerken mutlu olurum, kızcıklar da giyerken.” 
Ertesi gün seminer vermek için gittiğim Ayvalı Camii'nin önünde arabadan inerken caminin altında bulunan tuhafiye dükkânına takıldı gözlerim. Konferansı bitirir bitirmez kaybettiğim bir dosta kavuşma sevinci ile koştum dükkâna. Kapıdan içeriye girdiğimde mutluluğum bütün bedenimi sarmıştı. Ben sevinçten uçarak raflardaki yumaklara bakarken satıcı kız, “Affedersiniz doğru yere geldiğinize emin misiniz? Burası yalnızca bir ipçi. Niye bu kadar sevindiniz?” diye sordu. “Evet yavrum, tam aradığım yerdeyim,“ dedim ve devam ettim “Ben  yıllar sonra tekrar örgü öreceğim. Hem de torunlarıma. Bundan daha güzel ne olabilir ki?” Kızcağızın anlamamış, anlayamamış bakışları arasında seçtim dükkandaki en güzel pembe yumakları. 
Okula geri dönerken dayanamadım ve aldım şişleri elime. Önce dokundum, sevdim  onları. Sonra yumuşacık yumaklara sarıldım, okşadım, kokladım ve arabayı süren arkadaşımın hayret dolu bakışlarına aldırmadan çektim besmeleyi, tahmini ölçülerde attım ilmekleri. “Küçük olursa Azade'nin büyük olursa Amine Elisa’nın olur,” diyerek başladım ilk eteği örmeye.
İlmekler çoğalıp etek ortaya çıkmaya başladıkça benim heyecanım ve sevincim de katlanmaya başladı. Tahmin ettiğim gibi olmuştu. Her ilmeği atarken Azade, Amine yada Meryemciğe dokunuyor, nefeslerini kulağımda hissediyordum. Anneannelik enerjisi bütün bedenimi ve ruhumu sarmaya devam ediyordu.
O gece oturma odasında keyifle örgümü örerken birden dilimdeki zikri fark ettim. Tıpkı eski günlerdeki gibi her ilmekte otomatiğe bağlamış şekilde “la ilahe illallah” dediğimi fark edince koşturmaktan oturup tespih çekmeye vakit bulamayan biri olarak inanılmaz bir mutluluk yaşadım. Artık elimde bir tespih vardı hem de  ilmek ilmek sevgi dokuduğum bir tespih.
Madem bu kadar zevkliydi bu iş, niye bıraktım ben örgü örmeyi, diye düşünmeye başladım bir yandan da. Sebeplerden biri çocukların büyüdükçe benim ördüklerimi beğenmemeleri idi ama modelleri onların istediği şekle sokarak bu engeli aşabilirdim. Başka bir şey olmalı diye düşünmeye devam ettim. Önemli bir diğer sebep ise örgü örerken kitap okuyamamamdı. İş yoğunluğu ve çocukların ihtiyaçlarının karşılanmasının ardından çok zor bulduğum boş zamanlarımda örgü mü örmeliyim kitap mı okumalıyım sorusunun cevabını çok doğal olarak kitap okumalıyım diye vermiştim. Ancak bu sefer gelişen teknoloji sayesinde hem okuyup hem de örebileceğimi düşünerek açtım laptopumu koydum kucağıma. Hem Kur'an dinledim, hem meal okudum, hem de dokudum ilmekleri. Tek kitap okuyamamak da değildi beni yünden şişten ayıran diye düşünürken içimin ta derinlerinden gelen kısık bir ses duydum yürek kulağımla: “Beni hor gördüğünüz için olmasın bu ayrılık?” Evet, dedim, evet. Şimdi buldum. Örgü örmenin boş iş olarak tanımlandığı bir süreç yaşadım ben. Hizmet etmek, dünyayı kurtarmak, daha çok çalışmak için koştururken örgü ve bir çok kadınsı iş “boş işler” kategorisinde yerini almıştı. Başkaları için koşarken içimdeki kadınlardan birini yok saydığımı hatta öldürmeye çalıştığımı fark ettim utanarak. Biraz derinleşsem kimbilir içimde daha kaç sesi sısılmış kadın vardır diye düşündüm. Onları keşfetme ve istersem geliştirme yolculuğunu ileriki tarihlere erteleyip  örgü ören, ipe sevgi ile anlam katan kadını besleyip geliştirmek için artı zaman aramaya başladım koşturma ile geçen günlerimin içinde. Aramak ve istemek başarıya giden yolun ilk basamakları imiş derler ya ben de daha önce hiç aklıma gelmeyen bir zaman dilimi keşfettim.
Arabayı benden başka biri kullanırken de örebilirdim. Babamı ziyarete gidip dönerken Keçiören Gölbaşı arasında, seminer için gittiğim Çankırı yollarında bitiverdi etekler. Kısacası bir süre sonra kendimi Kur'an dinlerken, bilgisayar ekranında yazı okurken, yolculuk yaparken  örgü örer buldum.
Seve seve okşaya okşaya ördüğüm üç etek bitince,  Selimciğim üzülür şimdi diye bir ateş düştü içime. Kol kesmek yaka yapmak istemesen de bir şeyler örmelisin yavruya deyip başladım bir süveter örmeye. Kızların pembesinden bir Volkswagen koydum lacivert süveterin önüne.
Son yılların en mutlu günlerini geçirdim bu süreç içinde. Bir yandan anneannelik depolarım dolarken bir yandan da bir şeyler üretmenin keyfini yaşadım. Elif'im kardeşini ve bebeği görmek için İstanbul'a gelince ben de eteklerimi , eteklere takım ördüğüm bantları ve Selimciğimin süveterini bavula koyup düştüm yollara. Doğrusunu isterseniz küçük  kızcıklar etekleri görünce bir kitap gördüklerinden daha az heyecanlandılar. Onlar eteklerden daha çok ilgilendikleri bantları bazen ayaklarına bazen boyunlarına nadiren de kafalarına takarak oynarken  kızlarım  ve ben şen kahkahalar atarak seyrettik pembe kloş etekleri.
Bu güzelliği görmemizi sağlayan gözler, mutluluğu yaşamamızı sağlayan yürekler, o ilmekleri atmamı sağlayan eller ve en önemlisi bunların tümü için kendisine şükretmem gerektiğini idrak etmemi sağlayan akıl veren Rabbime binlerce kere şükürler olsun.
Yavrularıma ve yavrularına ilmek ilmek ettiğim dualar kabul olsun inşallah.

7 yorum:

  1. Merhaba Hocam,
    Yazınızın her satırını yüzümde sürekli genişleyen bir tebessümle okudum. Sevgiyi ilmek ilmek dokumak böyle bir şey demek ki... Anne olmak nasıl bir heyecansa, anneanne olmak da aynı heyecan demek ki… Onlar için bir şeyler üretmek, onlarla geçirilen zaman dilimine eş değer olmalı demek ki diye düşündüm… Evet, evet!..Daha önce de söylemiştim; insan anneanne ya da babaanne olacaksa sizin gibi olmalı. Tabi ki bu bütün anneanneler kitap yazsın, örgü örsün anlamında değil… Ne yaparsa yapsın ama sizin gibi sevsin…

    YanıtlaSil
  2. Evet..o ilk ilmeklerin atılışına şahit olan, arabayı kullanan bahtsız bedevi benim a dostlar..yüncüye bir tavşan edasıyla hoplaya zıplaya girmeniz görülmeye değerdi..doğrusu o ilk ilmekler atılırken içimden;"Iı..Ih..Tıh..Beceremez..becerse bitiremez."dedim. Çünkü benim tanıdığım Nurten Hoca bu işleri yapmaya nasıl vakit bulsundu ki..Nazarımda O, seminerden seminere koşan, kendine bile zor vakit ayıran, bukduğu ilk boşlukta da; "Allah rızası için şu sırtımı ovan bir Müslüman yok mu?" diyen bir eğitim nefheriydi..Etekler bitince gururla ve biraz da mahçubiyetle tebrik ederken ağzımda çıkan ilk cümle şuydu:" Vaaaayy..Hocam sen neymişsin meğer?" Sonsuz saygı ve sevgilerimle..Kardeşiniz Evrim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yüncüdeki mutluluğumun şahidi sevgili dost:))
      güzel duygular için teşekkürler

      Sil
  3. yengeciğim babaanne olduktan sonra anneanne lik duygularını çok iyi anlıyorum.torunların ile uzun ömürler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ümran hayırlı olsun torunun. Rabbim dört gözle büyütsün inşallah

      Sil
  4. Hocam gerçekten çok gzüel bir yazı. anılarınızı sizden dinleyince insan hayatın detayını yakılıyor ve mutluluğun, huuzrun detayda saklı olduğunu... aslında örgü örerken bir bakıma hayatı örüyorsunuz... elinize sağlık... dua ile...

    YanıtlaSil
  5. Bunlardan bir kitap yapalım biz desem, siz de Eliiiiif diye haykırsanız :)
    Ne güzel şeyler yazıyorsunuz. Ne güzel ilmek arası anılar yaşıyor, topluyorsunuz. İlmeklerdeki anıları toplasak, biz kadınlar; kocaman, yünden bir uçan balon yapsak, Küçük Prens'e varıp, burun kıvırsak.
    Siz küçükleriniz için öyle bir şey yapıyorsunuz ki, hayatları boyunca onlarla olacak.
    Sevgiden örülmüş bir geçmiş, bütün bir gelecek sermayesine maya olmaya yetiyor.
    Artsın, çok olsun sevgileri...

    YanıtlaSil