12 Şubat 2013 Salı

BEYAZ ÖRTÜLÜ KADINLAR ÜLKESİNDE


Endonezya Günlüğü -1-

     Geçen sene  ilginç bir vesile ile Cakarta'da bir İslam okulunda öğretmen olan  Rika ile tanışmadan önce Endonezya benim için, sadece Mekke ve Medine sokaklarında dizlerine kadar uzanan, etek uçları işli beyaz örtülerinin altında küçük adımlarla yürürken gördüğüm zarif insanların memleketi demekti. Rika’nın çalıştığı okul olan Bakti Mulya 400'le kardeş okul olmayı planlarken ikimiz de ülkelerimizin arasındaki  mesafenin çokluğunun bu hayalin gerçekleşmesini engelleyebileceğinden korkuyorduk. Yine de "Türkiye nere, Endonezya nere? Kardeş olmak için daha yakında bir okul bulamadınız mı?” diye takılan dostlara rağmen biz çalışmaya başladık. 20. yy başında Hollandalıların yaptığı katliama direnmeye çalışan Açeli kardeşlerimiz uzak demeyip Sultan Abdulhamid Han'dan yardım istemişler, Ulu Sultan da uzak demeyip donanmamızı kardeşlerimize yardım için göndermişti. Dostlukların oluşmasına  o gün bile mesafeler engel olamadı ise bugün hiç olmamalı, diyerek göle çaldığımız maya elhamdulillah tuttu ve geçen sene Mayıs ayında, kardeş okulumuzun öğrenci ve öğretmenlerinden oluşan 12 kişilik bir grup okulumuzu ve  ülkemizi ziyarete geldi. Bu sene de iade-i ziyaret için biz düştük yollara.
    Gezinin ön hazırlıklarını yaparken Endonezya ile ilgili okumaya başlayınca dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülkesi ile ilgili ne kadar az şey bildiğimi fark ederek cidden utandım. “Çok yaşayan mı bilir yoksa çok gezen mi, demiş atalarımız. Bu yaşına geldin hala bir Endonezya bile görmedin. Gezip görmezsen tabii ki bu kadar az şey bilirsin, üzülme gidince öğrenirsin” diyerek teselli ettim kendimi.
    Sanıyorum bu yüzden olsa gerek uçağımız Cakarta havalimanına indiğinde 14 saat süren yolculuğumuza rağmen yaşadığım duygu yorgunluk değil heyecandı. Birbirinden farklı onlarca dilin konuşulduğu (ben o zaman onlarca farklı dil var sanıyordum meğer 200'den fazla dil konuşuluyormuş bu ülkede) ve pekçok farklı dini inancın yaşandığı bir kültür cennetine gelmiştik. Endonezya keşfetmemiz için bizi bekliyordu!

       Keşif heyecanım Cakarta havalimanında bizi karşılamaya gelen öğrenci grubu ile karşılaşınca bir anda yerini çok derin bir hayal kırıklığına bıraktı. Gençlerin kıyafetleri ne Mekke ve Medine sokaklarında gördüğüm beyaz işli örtüleri ile gezen kadınlara ne de fotoğraflarda gördüğüm Balili kızlarınkine hiç benzemiyordu! Öğrencilerin hepsinin üzerinde bizim öğrencilerimizin giydiklerine  benzer kotlar ve t-shirtler vardı. “İşte global dünyadedim içimden, “Dün Berlin sokaklarında gördüklerimle, bizimkilerin ve bunların bir farkı yok ki. Dünya küçülüyor derken herkesi ve her şeyi birbirine benzetiyorlar.” Can sıkıntım, havaalanından otelimize ulaşmak için yaptığımız üç saatlik yolculuk süresince katlanarak arttı, çünkü yol boyu gördüğümüz reklam panolarındaki markaların çoğu sanki aileden biri kadar tanıdıktı.
    Yaşadığım kültürel şoka, uçağa İstanbul’dan ayaklarında botlarla binmiş bizleri karşılayan aşırı nemli Ekvator sıcağı ve beş saatlik zaman farkının oluşturduğu zihinsel kargaşa da eklenince dünyadaki cenneti bulma hayalimin cehenneme dönüşmesi tehlikesine karşı kendi kendime sükunet tavsiye ettim. O esnada caddede Türkiye’de ve herhangi bir Batı ülkesinde göremeyeceğimiz bir şeyi fark ettik. Motosikletler. Bir iki tane olsalardı sıradan olacak olan motosikletlerden yüzlercesini bir arada görünce Rabbime şükrederek kendime  hemen ümitsizliğe kapılmamam ve değişik bir şeyler görme ümidimi canlı tutmam gerektiğini söyledim. İyi ki de söylemişim!
     Bizi otele bırakan okul müdürü vedalaşırken sabah 6.30'da hazır olmamız gerektiğini, saat 7'de okulda hoş geldin programının başlayacağını söyleyince ilk önce İngilizce aksan farklılıklarından dolayı saatleri yanlış anladığımızı düşündük ve hayretle sorduk: “Saat 7'de okul açık mı?” Adamcağız da hayretimize hayret ederek cevap verdi: “Evet." Daha sonra öğrendik ki bu şehrin insanları sabah namazı için saat 4.30'da kalkar ve hemen güne başlarmış. Trafik probleminin çok yoğun olduğu Cakarta’da okullar trafik kargaşası yoğunlaşmadan derse başlamak zorundaymış.
     Müdür beyden ayrılmak üzereyken aklıma güneşin doğuş ve batış saatlerini sormak geldi. “Güneş sabah 6'da doğar akşam 6.15'te batar” deyince ben bu sefer hayretle “ama burası yaz, güneş o kadar erken batamaz” dedim. Müdür ne söylediğimi anlamaya çalışırken birden kendimi dünyayı sadece 42. paralel penceresinden seyreden bir salak olarak hissettim. Bizim orada yazın hava sıcak olur ve gündüzler uzar ya bence hava sıcaksa gün de uzun olmalıydı. Bunca yıl coğrafya dersi okudum ama dünyanın şekli ve iklimlerle ilgili hiçbir şey anlamamışım, deyip kızdım kendime. Coğrafya bilgisi ile bizi her zaman hayrete düşüren eşim bu gafımı fırsat bilip her zaman ki bilgiçliği ile Ekvator'da olduğumuzu, mevsimlerin bizdeki gibi birbirinden çok farklı özellikler gösteren yaz, kış, ilkbahar ve sonbahar değil yağmurlu ve yağmursuz mevsim diye ikiye ayrıldığını, hava sıcaklığının her zaman 25-35 arasında seyrettiğini hatırlattı bana. Bu hatırlatmanın dahi çok işe yaramadığını iki gün sonra gördüm. Okulda bir öğretmen arkadaşla konuşurken “Yaz tatiliniz ne kadar?" diye sordum. Kızcağız "Bizim yaz tatilimiz yok," deyince ben yine aynı şaşkınlıkla “Yaaa siz yazın da mı çalışıyorsunuz?" dedim. Yaz olmayan yerde yaz tatili olur mu? Tabii ki olmaz. Onlar aralık ve haziran aylarında ikişer hafta tatil yapıyorlarmış.
       Cakarta'daki ilk gecemizde gözlerimizi kapatıp zorla uykuya geçmeye çalışırken (yattığımızda saat burada 24 ama Türkiye'de daha ancak 19 idi) hoparlörlerden okunan Kuran-ı Kerim sesi ile uyandık. Saat gecenin 3'ü idi. İki saat süresince şehrin semalarında yankılanan Kuran-ı Kerim'i dinlerken dünyanın öbür ucundan bir kardeş okul bulmamızı nasip eden Rabbime şükrettim.



2 yorum:

  1. Yazınızı okurken çek etkilendim hocam sanki orda o an bende yanınızda hissettim kendimi kaleminize sağlık ve Coğrafyayı ben de öğrenmiş oldum

    YanıtlaSil
  2. :)
    Ne ilginç.
    İyi ki gitmişsiniz.
    Daha çok daha da çok yazı lütfen.
    Ve toplayabildiğiniz kadar da kadın hikayesi. Endonezya'da da kadın sorunu var mı acaba? Mesutlar mı? Kafalarında Demoklesin soğuk nefesini duyuyorlar mı? Anneler ve kızlarını merak ediyorum, kayınvalideler ile gelinlerini.
    Bunun için kardeş aileler mi edinmeli...

    YanıtlaSil