27 Haziran 2016 Pazartesi




22. orucumuza niyetlendik bu sahur.
Yüce Rabbim sen bizlere salih amellerle süslediğimiz bir gün geçirmeyi, akşama sağlıkla varıp sevdiklerimizle beraber iftar yapabilmeyi nasip eyle.
Bugün sizlerle Yüce Rabbimizin, “Tövbe edene yönelen, kullarını tövbeye yönelten, tövbe edenlerin tövbesini her daim kabul eden” olduğunu ifade eden “Et-Tevvab” Esma-ül Hüsna’sını paylaşacağım.
Yüce Rabbimizin af etmeyi ne kadar çok sevdiğini dünkü yazımızda ifade etmiştim. Gaffar, Gafur, Affüv bir Rabbinin olması insanı dünya hayatında yaptığı hataların affı ve ahiret hayatını cennette geçireceğine dair ümit var ediyor. Ancak “Et- Tevvab” ism-i şerifi bize affın durup dururken olmayacağını, af edilebilmek için öncelikle af edilmeyi talep etmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
“Et-Tevvab “ Esma-ül Hüsna’sının ilk olarak Medine de inen ayetlerde zikredilmeye başlandığını öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım. Kişilerin İslam’la yeni tanıştığı, o güne kadar yaptıkları bin bir kötü davranış için utanç yaşadıkları ve cahiliye devirlerinde yaptıkları davranışların Allah indinde ki yerini merak ettikleri Mekke döneminde Rabbimiz “üzülmeyin ben bütün günahları af ederim, af ettiğim günahları sizin yüzünüze bir daha vurmam” demiş ve kullarına Gaffar, Gafur isimleri ile tecelli etmiş. Mahzun, mağdur Mekke Müslümanlarını kelime-i şehadet getirdikleri andan itibaren geçmiş günahlarının hepsinden temizlendiklerini, toprağa gömdükleri kızları, önce tapınıp sonra yedikleri putları nedeniyle hesaba çekilmeyeceklerini bilmek kim bilir ne kadar rahatlatmıştır.

25 Haziran 2016 Cumartesi


Ramazan-ı şerif’in 20. orucuna niyetlendiğimiz şu saatlerde ilk defa ne yazacağımı bilmeden geçtim bilgisayarımın başına. 
Dün seher vakti Rabbimizin El Habir Esma-ul Hüsnası ile ilgili yazarken “yarın da sıra da Rabbimizin sınırsız af edici ve günahların üstünü örtücü olduğunu anlatan “El Gafur “ ism-i şerifi var” diye düşünmüştüm. Ancak dün sabahtan bu yana yaşadıklarımdan sonra bugün “El Gafur” ismini anlatmak ve ardından da “Gafur, Gaffar, Afüv, Rauf olan Yüce Rabbimiz bize ruhundan üflediğine göre biz de affedenlerden olmalıyız” demek istemediğimi fark ettim.
Üzgünüm. Keşke böyle düşünüyor olmasaydım. Keşke ben de Efendimizin Taif’de yaptığını yapabilip Gaziantep Belediyesi’nin davetlisi olarak verdiğim konferansta söylediğim sözleri çarpıtarak haber yapan gazeteci bozuntuları ve o haberlerin altına benimle ilgili hiçbir bilgi ve fikirleri yokken iğrenç yorumlar yazan insanlarla ilgili “ Yüce Rabbim sen onlara da merhamet et” diyebilseydim. Ama şu an böyle dua edersem bunun hiç de dürüstçe olmayacağının çünkü o yorumları yazanlarla ilgili kalbi duygumun merhamet değil “şaşkınlık” olduğunu itiraf etmeliyim.

20 Haziran 2016 Pazartesi



Ramazan-ı Şerif’ın yarısına geldik 
Bayrama az kaldı. Allah izin verirse iki hafta sonra bugün arife. 
“Önümüzdeki iki haftayı geçirdiğimiz günlerden daha verimli, bereketli geçirelim inşallah“ duası ile başlıyorum bugün ki yazıma 
“Hep hikmetle hükmeden, her hükmünde tam isabet kaydeden, her şeyi yerli yerince yaratan, her işini kusursuz yapan” yani El Hakim olan Yüce Rabbimizin içimize üflediği ruhtan nasiplenip “ hikmetle davranan” ve “doğru hükmeden” bireyler olabilmek için arttırmamız gereken farkındalık üzerine yazmaya devam ediyorum. Dün uzun uzun “hikmetli iş ve söz” üretebilmek için dikkat etmemiz gereken şeyler üzerinde durmuştuk bugün ise hedefimde doğru, adil hükmedebilmenin püf noktaları var.
Türkçe'mizde, tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri kişi yada kurumları ve karşılaşmaları, yarışmaları kurallara uygun ve yansız olarak yöneten kimse manasında kullandığımız “Hakem” ve bir konudaki her şeye vakıf olan yada bir davanın hükmünü veren , yargıç manasına gelen “Hakim” kelimeleri ile Rabbimiz esması olan El-Hakim kelimesi aynı kökten geliyorlar. İşte o yüzden Rabbimiz hem hikmet sahibi hem de her işinde doğru hükmeden . Buradan da anlıyoruz ki “Su gibi aziz” bireyler olmak istiyorsak doğru hükmeden, her işinde adil olan ve taraflar arasında hüküm verirken tarafgirlik yapmayan olmak da zorundayız.

19 Haziran 2016 Pazar


Babamın köyünde, eşimin bin bir emekle kurduğu çiftlikte niyetlendim yeni günün orucuna. Çiftlikteki horozlar Ramazan-ı Şerif’in on dördüncü gününe başladığımızı haber vermek için ötüyorlar bu sabah. Şehirde duymayı özlediğim kuş cıvıltıları karışıyor baba horozların sesine. Rabbim bu güzellikle başladığım orucumu hayırla tamamlayabilmemi nasip etsin.
Dün ki yazımda yüce Rabbimizin El Aziz ismi şerif-i ile tam 46 ayet-i kerimede bir araya gelmiş El Hakim esmasının manasından bahsetmiş ve iki ismin bir arada kullanıldığı ayetlerden örnekler vermiştim.
Bugün ise “Hep hikmetle hükmeden, her hükmünde tam isabet kaydeden, her şeyi yerli yerince yaratan, her işini kusursuz yapan” yani El hakim olan yüce Rabbimizin içimize üflediği ruhtan nasiplenip “ hikmetle davranan” ve doğru hükmeden” bireyler olabilmek için arttırmamız gereken farkındalık üzerine birkaç kelam yazacağım .
Hakim yani hikmetle hükmeden bireyler olabilmek için öncelikle “hikmet” kelimesinin manasını tam olarak anlamak gerekiyor. Sözlüklere baktığımızda hikmet kelimesine “Derin anlayış sahibi olma, dinin inceliklerini bilme, anlamak ve bilmek, her şeyi yerli yerine koyma” gibi manaların verildiğini görüyoruz. Hikmet kelimesini bilginin sağduyu, derin bir görüşlülük ile tatbiki diye tanımlayanlar da var. Benim en hoşuma giden tanım ise ; “kişinin her şeyi yerli yerinde yapması, sözde ve amelde isabetli olması, yaptığı işin nihai sebeplerini kavrayabilmesi” ifadesi. Bu tariften hareketle bana göre bir işin hikmetli olabilmesi için“ O işe başlarken yolun sonundaki hedeflerin açık seçik tanımlanması, ardından bu hedeflerin bizim nihai hedefimiz olan Allah’ın rızasını kazanma çabamıza hizmet edip etmediğinin kontrol edilmesi ve son olarak da hedefin gerçekleşmesi için yapılması gereken işlerin alt basamaklarının planlanıp eyleme geçilmesi gerekiyor.” 

15 Haziran 2016 Çarşamba

Hamd Rahman ve Rahim olan Allah'a
Salat ve selamlar canlar canı, rol modelimiz Efendimize olsun
O’nun lutf ettiği ömür sayesinde Ramazan ayının 10. gün orucuna niyetlendik.
Yüce Rabbim salih amellerle süslenmiş bir gün geçirmemizi ve sevdiklerimizle iftar sofrasına oturmamızı nasip etsin.
Bugün sizlerle Yüce Rabbimizin Kuran-ı Kerim’de tam on üç kere El Aziz ismi ile beraber kullandığı,"Er Rahim" esma-ul hüsnasından bahsedeceğim
Yüce Rabbimizin bizlere kendini tanıtırken önceleyerek kullandığı iki isimden biridir Rahim. Kuran’la ilk defa tanışan ve Fatiha suresinin ilk ayetini okuyunca kendi kendine “ Kendisine hamd etmem istenen alemlerin Rabbi nasıl bir şey ki?” diye soran kuluna kendini “ Özünde merhametli ( Rahman) işinde merhametli ( Rahim) “ olarak tanıtır yüce Rabbimiz. Alemlerin yani bütün yaratılmışların Rabbi ile ilk defa tanışan biri için ne kadar kucaklayıcı , ne kadar huzur verici bir tanım. Hem zatı merhametli hem de kula yansıyan bütün eylemlerinde merhametli olan bir Yaratıcının kulu olmak ne güzel.
Yüce Rabbimizin az değil tam onüç ayette Aziz ve Rahim isimlerini bir arada kullanması ve hepsinin Aziz'un Rahimun şeklinde yani önce Aziz esması ardından Rahim esmasının gelmesi bizlere “ Su gibi Aziz” olma yolculuğumuzda merhamet sahibi olmanın ne kadar olmazsa olmaz olduğunu gösteriyor.

14 Haziran 2016 Salı


Ramazan-ı Şerif’in ikinci haftasına başlıyoruz.
Geçen hafta bu saatlerde ilk oruçlarımıza niyetlenmenin heyecanını yaşıyorduk. Bir haftayı sağlıkla bitirip bugüne varmamızı nasip eden Rabbimize hamd olsun. 
Bugün ki yazıma dün kaldığımız yerden devam ediyorum.
Dün en son “Su gibi aziz “ bireyler olabilmemiz için çocukların yaşlarına göre değişen temel gelişim özelliklerini bilmemizin öneminden bahsetmiştim.
Ancak unutmamalıyız ki yalnız çocukların yaş özelliklerini bilmek insanın “aziz” bir birey olmasına yetmez. Yüce Rabbimiz Rum suresinin 54. Ayetinde “Allah O'dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe ve ihtiyarlığa getirir. O dilediğini yaratır. Ve O, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.” Buyurarak insanın hayatının farklı dönemlerinde farklı özellikler sergilediğine dikkat çeker. Bu değişimin için de bence en önemlisi ihtiyarlayınca geldiğimiz yer çünkü ihtiyarlarla özellikle ihtiyarlamış ana-babalarımızla ilişkimiz yüce Rabbimizin çok önemsediği bir konu . Rabbimiz kendisine kulluk etmekle ana babamıza iyilik etmeyi İsra suresinin 23. Ayetinde aynı cümle içinde zikreder.
“Zira senin Rabbin, başkasına değil yalnızca kendisine kulluk etmenizi emreder. Bir de ana babaya iyilik etmeyi...” ve çok önemli bir ifade ile devam eder “Eğer onlardan biri ya da ikisi senin yanındayken yaşlanırsa, sakın onlara "Üf!" bile deme ve onları azarlama! Aksine onlara gönül okşayıcı şeyler söyle!”


Yedinci orucumuzun başlamasına çok az kaldı. Rabbim sağlık ve huzurla tamamlamayı nasip etsin. 
Bugün de El- Alim olan Rabbimizin içimize üflediği ruhtan nasiplenip alim kullar olabilmek için sahip olmamız gereken temel bilgilerle ilgili yazmaya devam etmek istiyorum inşallah.
Yüce Rabbimiz El Aziz ismini El Alim ismi ile beraber kullanarak bizlere, aziz bireyler olabilmemiz için sahip olduğumuz kimliklerimizin ihtiyaç duyduğu bilgilerle donanmamız dolayısıyla “alim” olmamız gerektiğini hatırlatıyor .
Taşıdığımız kimlik ister evlat, ister eş, ister anne-baba gibi özel kimliklerimiz , ister vatandaş, komşu , taraftar gibi sosyal kimliklerimiz ya da öğretmen, grafiker, mimar, doktor gibi mesleki kimliklerimiz olsun hepimizin edinmesi gereken en önemli bilginin beraber yaşadığımız insanlarla ilişkilerimizde dikkat etmemiz gereken sorumluluklarımızla ilgili bilgilerin olduğunu düşünüyorum
Yüce Rabbimiz Zümer suresinin 31 ayetinde “Sonra siz muhakkak kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız” buyuruyor. Buradan şunu anlıyoruz ki hesap gününde bize üzüntü, acı yaşatanlardan davacı olabileceğiz ve üzdüklerimiz, hakkına tecavüz ettiklerimiz, canını acıttıklarımız bizden davacı olabilecekler. Yani hesap İslam’ın beş farzını yerine getirip getirmediğimize bakılarak bitmeyecek.

13 Haziran 2016 Pazartesi


Ramazan-ı Şerif’in altıncı gününe geldik bile.
Zaman su gibi akıp gidiyor ve sayılı günler birer birer bitiyor.
Yüce Rabbimiz yaşadığımız her günü hakkını vererek geçirmeyi ve sevdiklerimizle bayramına ermeyi nasip etsin.
Dün sizlerle Yüce Rabbimizin Kuran-ı Kerimde altı yerde El Aziz ismi ile beraber kullandığı El Alim ismi ile ilgili paylaşımda bulunmuştum. Bugün ise “Su gibi Aziz” bireyler olabilmemiz için bizim bilmemiz gerektiğini düşündüğüm bazı önemli şeylerden bahsetmek istiyorum.
Yaptığımız işler ve taşıdığımız sosyal kimliklerin gerektirdiği olmazsa olmaz bilgilere geçmeden önce Yunus Emre’mizin “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, Bu nice okumaktır” öğretisinden hareketle “Biz kimiz?” sorusunu sormak ve sorunun cevabını Hayat Rehberimizde aramak istiyorum ;

12 Haziran 2016 Pazar



Hamd bizleri Ramazan-ı Şerif’in ilk cumasına erdiren Rabbimize
Salat ve selamlar canlar canı Efendimiz’e olsun.
Bugün “Su gibi Aziz” olma yolculuğumuza El Aziz isminin önemli birleşeni “El Alim” ismini açıklayarak devam etmek istiyorum.
Sanıyorum bu satırları okuyan herkes “El- Alim” isminin Rabbimizin her şeyi bilme özelliğini anlattığını bilir. Yüce Rabbimiz Alimdir. İlmi, ezeli ve ebedi olup bütün kainatı ve her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz.
İnsan da bilir ve itibar edilen bilgiye sahip olan insana da alim denir. Ama insanın bilgisi insanca, Allah’ın bilgisi Allah’cadır.
İnsanın bilgisi bilinenin varlığına bağlıdır yani insan var olanı bilir. Ama Allah’ın bilgisi bilinenin varlığına bağlı değildir o var olacağı da bilir.
İnsan bilgisi kazanılan bilgidir ve zamana dayanır ama yüce Rabbimizin bilgisi bi zatihi bilgidir. O hep biliyordu ve bilecek.
Bakara suresinin 255 . ayeti kerimesi olan Ayet-el Kürsi de belirtildiği gibi “O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.” Biz O’nun ilminden ancak ve ancak O’nun dilediği kadarını bilebiliriz.

11 Haziran 2016 Cumartesi


Hamd dördüncü orucumuzun sahurunu nasip eden Rabbimize olsun. 
Yüce Mevla’m hepimize akşama varmayı ve sevdiklerimizle beraber iftar yapabilmeyi nasip etsin.
Yüce Rabbimiz yüreklerimizi dağlayan terör olaylarında kaybettiğimiz canlara “Rahmet” geride kalanlarına “Sabır” katillere ve destekleyicilerine “Kahhar” ismi ile tecelli etsin.
İki gündür Yüce Rabbimizin “El-Aziz” ismi ile ilgili paylaşımlarda bulunmuş ve bugün , bizlerin “Su Gibi Aziz olabilmek” için kullanabileceğimiz bir formülü açıklayacağımı söylemiştim . İşte o an geldi 
Dün de ifade ettiğim gibi Rabbimiz Aziz ismi şerifini Kuran-ı Kerimde 88 yerde kullanmış. Ve hiçbir ayetin sonunda Aziz ismi tek başına gelmemiş. Beraber kullandığı İsm-i Şerifleri anlayıp hayatımıza geçirmeye çalıştığımızda ben inanıyorum ki her birimiz Rabbimin izni ile “Su gibi Aziz” oluruz.

9 Haziran 2016 Perşembe



Ramazan-ı Şerif’in üçüncü gününün seherinde El- Aziz olan Rabbimizi daha yakından tanımak ve O’nun içimize üflediği ruhtan nasiplenip Aziz olabilmek duası ile geçtim bilgisayarımın başına.
Şeref ve izzet bizler için çaba göstererek edinilmesi gereken meziyetler. Edindikten sonra da korumak için de her daim emek vermemiz gerekiyor. Bunun içinde özünde izzet ve şeref sahibi ve en değerli olan Rabbimizle irtibatı kesmemek O’nun üstünlükte eşsiz ve benzersiz olduğunu bir saniye bile unutmamak ve yalnız ondan isteyip yalnız ona boyun eğmek gerekir.
Rabbimiz bize Şeytan’ın bile O’nun yüceliğini kabul ettiğini Sad suresinin 82. Ayeti kerimesinde “ (İblis) bunun üzerine dedi ki: "Senin yüceliğine ( izzetine) yemin olsun ki, kesinlikle onların tümünü yoldan çıkaracağım!” ifadesi ile açıklıyor. Buradan da anlıyoruz ki Rabbimizin yüceliğini red etmek insanı şeytandan bile aşağı pozisyona götürür. Şimdi okuyucularımdan bazılarının “ ohh neyse ki ben Rabbimin yüceliğini hiç red etmiyorum , o yüzden de tehlike de değilim” dediğini duyar gibi oluyorum. Ancak unuttuğumuz bir taraf var. Tabii ki hiç birimiz sözel olarak Rabbimizin en yüce , en şerefli dolayısıyla en çok övülmeye ve itaat edilmeye değer olduğunu red etmiyoruz ancak genellikle sözümüz ve eylemlerimiz bir birine uymuyor. Bir çok davranışımıza ne yazık ki Rabbimizin emirleri değil de sosyal kabuller yön veriyor. Müslüman kimliği ile yaşadığını iddia eden bir çok insan bir düğün organizasyonu yaparken bile “El alem ne der? “ kaygısını Rabbimizin rızasından daha çok önemsiyor. İnsan değer verdiğine hürmet eder. Eğer biz yapmamız gereken bir davranışa karar verirken adetleri, sosyal baskıyı, eşin dostun sözünü Rabbimizin kurallarından daha öne alıyorsak, ister kabul edin ister etmeyin onlara daha çok değer verdiğimiz içindir.
El Aziz olan Rabbimiz bizleri özü ve sözü bir olanlardan eylesin. İzzet ve şerefin kaynağı ile irtibatımızı kopartmaktan muhafaza eylesin.

3 Haziran 2016 Cuma

Ramazan'a Üç Gün Kala 

Hamd bizleri Şaban ayının son Cuma gününe erdiren Rabbimize
Salat ve Selamlar rol modelimiz , sevgili Peygamberimize olsun.
Ramazan -ı şeriften önce ki son Cuma gününe geldik bile.
Allah izin verirse üç gün sonra ilk sahura kalkacağız.
Kimileri Ramazanın gelişine Recep ayının girdiği günlerden beri an be an şahitlik ediyor kimileri ise bu hafta içinde bir markete girdiğinde raflarda boy göstermeye başlayan güllaçları ve hurmaları görünce “Aaaaa ramazan gelmiş “ dedi.
Ramazan ayı ruhumuzu arındırma , zihnimizi aydınlatma ayı. Bunun için de yüce Rabbimiz bizlere nefsimizi terbiye etmekte kullanabileceğimiz bir ibadeti farz kılmış . Oruç.
Bakara suresinin 183. Ayet- i kerimesinde Yüce Rabbimiz
“Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı,” buyuruyor . Ayetin devam eden bölümün de ise farz kılmasının gerekçesini “umulur ki siz de “tettekun” olursunuz diye açıklıyor. Kelimenin Arapçasını yazdım çünkü baktığım onlarca mealde “tettekun “ kelimesi ile ilgili farklı tercümeler yapılmış.
Bir kısım alim “ tettekun” kelimesini , “umulur ki böylelikle korunursunuz “ diye tercüme etmiş , bir bölümü ise “böylelikle Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.” demiş. “umulur ki kötülüklerden sakınırsınız “ diyen de var “ böylelikle takvaya erişirsiniz” diyen de.
Benim bu ayetin bütününden anladığım ise şudur “Oruç “ibadeti insanlık var olduğundan beri farz kılınmış bir ibadettir. Muhatabı Rabbinin varlığına iman edenlerdir. Ve bu ibadet insanı nefsinin esiri olmaktan korur. Nefsinine söz geçirebilen kul ise Rabbine karşı sorumluluklarını yerine getirmede daha başarılı olur. Böylelikle kötülüklerden korunur. Dünya ve ahiret saadetine ulaşır.
Unutmamamız gereken en önemli şeylerden biri orucun tek bizim ümmete farz olmadığı. Dolayısıyla “ Ayyyy bu sene Ramazan en uzun günlere denk geldi . ne yapacağız?” deme çünkü Ramazan ayı insanlık tarihi boyunca on binlerce kere en uzun günlere denk geldi ve sorumluluk bilincinde olan insanlar orucunu tuttu. Kimse uzun günde oruç tuttuğu için ölmedi. Dünya üzerinde ki ömrü bittiği için öldü.