9 Haziran 2016 Perşembe



Ramazan-ı Şerif’in üçüncü gününün seherinde El- Aziz olan Rabbimizi daha yakından tanımak ve O’nun içimize üflediği ruhtan nasiplenip Aziz olabilmek duası ile geçtim bilgisayarımın başına.
Şeref ve izzet bizler için çaba göstererek edinilmesi gereken meziyetler. Edindikten sonra da korumak için de her daim emek vermemiz gerekiyor. Bunun içinde özünde izzet ve şeref sahibi ve en değerli olan Rabbimizle irtibatı kesmemek O’nun üstünlükte eşsiz ve benzersiz olduğunu bir saniye bile unutmamak ve yalnız ondan isteyip yalnız ona boyun eğmek gerekir.
Rabbimiz bize Şeytan’ın bile O’nun yüceliğini kabul ettiğini Sad suresinin 82. Ayeti kerimesinde “ (İblis) bunun üzerine dedi ki: "Senin yüceliğine ( izzetine) yemin olsun ki, kesinlikle onların tümünü yoldan çıkaracağım!” ifadesi ile açıklıyor. Buradan da anlıyoruz ki Rabbimizin yüceliğini red etmek insanı şeytandan bile aşağı pozisyona götürür. Şimdi okuyucularımdan bazılarının “ ohh neyse ki ben Rabbimin yüceliğini hiç red etmiyorum , o yüzden de tehlike de değilim” dediğini duyar gibi oluyorum. Ancak unuttuğumuz bir taraf var. Tabii ki hiç birimiz sözel olarak Rabbimizin en yüce , en şerefli dolayısıyla en çok övülmeye ve itaat edilmeye değer olduğunu red etmiyoruz ancak genellikle sözümüz ve eylemlerimiz bir birine uymuyor. Bir çok davranışımıza ne yazık ki Rabbimizin emirleri değil de sosyal kabuller yön veriyor. Müslüman kimliği ile yaşadığını iddia eden bir çok insan bir düğün organizasyonu yaparken bile “El alem ne der? “ kaygısını Rabbimizin rızasından daha çok önemsiyor. İnsan değer verdiğine hürmet eder. Eğer biz yapmamız gereken bir davranışa karar verirken adetleri, sosyal baskıyı, eşin dostun sözünü Rabbimizin kurallarından daha öne alıyorsak, ister kabul edin ister etmeyin onlara daha çok değer verdiğimiz içindir.
El Aziz olan Rabbimiz bizleri özü ve sözü bir olanlardan eylesin. İzzet ve şerefin kaynağı ile irtibatımızı kopartmaktan muhafaza eylesin.

“Su gibi Aziz “olma yolculuğumuzda öncelikle kendimize karşı dürüst olup , “Neyi?” “ Niye?” öncelediğimizi fark etmemiz , sıralamalarımızı gözden geçirmemiz çok önemli . Ancak o zaman El- Aziz olduğuna inandığımız Rabbimize karşı yaptığımız hatalarımızı fark edebilir ve düzeltme çabasının içine girebiliriz.
Bu çok kolay mı? Tabii ki hayır.
Peki mümkün mü? Tabii ki evet.
Eğer biz ister ve istisnasız bütün kulların içine üflenen ruhu yani içimizdeki hazineyi fark edip , aktif hale getirmek için çaba gösterirsek Rabbimiz de bizleri Aziz bildiği kullarının arasına katar.
İmam-ı Gazali hazretleri “Kullardan aziz olan, uhrevî hayatlarında ve ebedî saadetlerindeki önemli işlerinde kendilerine ihtiyaç duyulandır.” der. Ne kadar güzel bir tanım. Aziz dünya ve ahiret saadetine kavuşmuş olandır demiyor. Başka insanların dünya ve ahiret mutluluklarında yol gösterici olabilendir diyor.
Herkes ister dünyayı huzur içinde geçirsin ve sonsuz hayatta da mutlu olsun ve herkes ister ki birileri onun fikirlerini önemsesin , gelsin gitsin akıl danışsın. Ama etrafımıza şöyle bir baktığımızda “aziz” bildiğimiz insan sayısınin parmakla gösterilecek kadar az olduğunu görüyoruz.
O zaman fark ediyoruz ki istemek yetmiyor , başka bir şeyler de yapmak gerekiyor. Dünkü yazımda Ayşen hocamdan öğrendiğimi ifade ettiğim formül işte tam da burada devreye giriyor.
Kuran-ı Kerim de Rabbimiz Aziz ismini tam 88 yerde geçirmiş ve ilginçtir hiç birinde “el-Aziz” ismi tek başına gelmemiş. Birleştiği onbir isim bize “Su gibi Aziz olma” yolculuğumuzda olmazsa olmaz mihenk taşlarını öğretiyor.
Rabbim izin verese yarın sizlere Aziz isminin beraber geldiği 11 Esma-ül Hüsna’yı yani “Su gibi aziz “ olmanın formülünü anlatmaya başlayacağım.
Rabbim kısa bir süre önce niyetlendiğimiz orucumuzun ruh ve beden sağlığımıza katkıda bulunmasını nasip etsin. Bedeni aç kalırken ruhu beslenenlerden olalım inşallah .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder