14 Haziran 2016 Salı



Yedinci orucumuzun başlamasına çok az kaldı. Rabbim sağlık ve huzurla tamamlamayı nasip etsin. 
Bugün de El- Alim olan Rabbimizin içimize üflediği ruhtan nasiplenip alim kullar olabilmek için sahip olmamız gereken temel bilgilerle ilgili yazmaya devam etmek istiyorum inşallah.
Yüce Rabbimiz El Aziz ismini El Alim ismi ile beraber kullanarak bizlere, aziz bireyler olabilmemiz için sahip olduğumuz kimliklerimizin ihtiyaç duyduğu bilgilerle donanmamız dolayısıyla “alim” olmamız gerektiğini hatırlatıyor .
Taşıdığımız kimlik ister evlat, ister eş, ister anne-baba gibi özel kimliklerimiz , ister vatandaş, komşu , taraftar gibi sosyal kimliklerimiz ya da öğretmen, grafiker, mimar, doktor gibi mesleki kimliklerimiz olsun hepimizin edinmesi gereken en önemli bilginin beraber yaşadığımız insanlarla ilişkilerimizde dikkat etmemiz gereken sorumluluklarımızla ilgili bilgilerin olduğunu düşünüyorum
Yüce Rabbimiz Zümer suresinin 31 ayetinde “Sonra siz muhakkak kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız” buyuruyor. Buradan şunu anlıyoruz ki hesap gününde bize üzüntü, acı yaşatanlardan davacı olabileceğiz ve üzdüklerimiz, hakkına tecavüz ettiklerimiz, canını acıttıklarımız bizden davacı olabilecekler. Yani hesap İslam’ın beş farzını yerine getirip getirmediğimize bakılarak bitmeyecek.

Ölçü ve tartıda hile yaptıysak ( Hud/85)
Yetimin malına el uzattıysak ( Enam/152)
İnsanların hakkı olan şeyleri kıstıysak ( Şuara /183)
İnsanların arasının bozulmasına neden olacak davranışlar sergilediysek ( Şuara /183)
Mirası eşit olarak bölüştürmediysek ( Nisa/30)
Birilerinin kusurlarını ortaya çıkarttıysak ( Hucurat /12)
Biri ile ilgili kötü zanda bulunduysak ( Hucurat /12)
Birilerinin arkasından alaycı bir bakışla baktıysak ( Hümeze/1)
Onlar bizden haklarını almadan yaptığımız hardal tanesi kadar iyilik ve hardal tanesi kadar kötülüğün ( Enbiya / 47) hesabını veremeyeceğiz.
Aziz bir kişi olabilmek için bilinmesi gereken bir diğer önemli şeyin de “temel iletişim becerileri” olduğunu düşünüyorum.
İnsanlar arasında yaşanan sıkıntıların merkezinde kendini doğru anlatamamak ve karşıdakini doğru anlamamak yatıyor. Bunun için de hem kendimizi doğru ifade edebilme hem de karşımızdakini , yargılamadan , akıl vermeden , suçlamadan , baştan savmadan dinleme becerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Aslında bu en kolay geliştirebileceğimiz becerilerden biri çünkü içimizde “Es Semi” olan Allah’ın üflediği ruh var. Kulları hangi dilde yakarırsa yakarsın onları duyan ve anlayan, yalnız seslendirdiklerimizi değil kalbimizin kırkıncı odasından geçen fısıltıyı bile duyabilen ve biz onunla hasbihal ederken hiçbir zaman “ kulum bu istediğin çok saçma” yada “ ama önce sen de şunu yap” gibi bir nida ile bizi uyarmayan Yüce Rabbimiz içimize koyduğu hazine ile bize karşımızdakileri anlamak için dinleyecek bir potansiyel de yüklemiş. Yeter ki gönlümüz karşımızdakini “gerçekten duymak” istesin.
“Su gibi aziz “olabilme yolculuğumuzun insan ilişkileri ile ilgili bölümünü kazasız belasız tamamlamak istiyorsak bilmemiz gereken önemli şeylerden bir diğerinin ise “ insanların yaş özellikleri ve buna göre değişen davranış kalıpları” ile ilgili bilgiler olduğunu düşünüyorum.
Bir anne- baba çocukların 20-24 ay arasına bireysel kimliklerinin gelişmeye başladığını , kendisinin annesinden ve diğer insanlardan farklı bir varlık olduğunu fark ettiğini o nedenle de durmadan “ ben , ben “ dediğini ve “ıhhhh, ıhhh” diye itiraz ederek kendi tercihlerini oluşturmaya çalıştığını bilmezse çocuğunu “asi, laf anlamaz, inatçı, bencil “ gibi olumsuz kimliklerle kodlar.
İki yaşında “ben “demeye başlayan çocuk iki buçuk yaş civarında “ benim “demeye başlar ve etrafında gördüğü her şeye sahip olmak ister. Bunun çok genel bir yaş özelliği olduğunu bilen anne – babalar bu süreçte çocuklarına bir ömür boyu işe yarayacak “benimkiler ve onunkiler” bilincini kazandırmaya ve ,panik olmadan, çocuğu örselemeden başkasının malına el uzatılmayacağını öğretmeye çalışırlar . Ama bunu bilmeyen ya “ ayy bizim çocuk çok aç gözlü her gördüğünü istiyor “gibi cümlelerle çocuğa olumsuz kişilik özellikleri ile kodlar ya da istediği her şeye sahip olmasına fırsat vererek , dünyanın etrafında döndüğünü sanan, istediği ufacık bir şeyi bile elde edemediğinde kendine ve etrafındakilere dünyayı zindan eden bir çocuk yetiştirirler.
Çocukların neredeyse 9-10 yaşlarına kadar soyut kavramları yetişkinler gibi anlamlandıramadıklarını ve somuta indirgeme ihtiyacı duyduklarını bilmeyen bir anne- baba çocukları “ Anne/ baba Allah ağaç kadar büyük mü?” ya da “ Allah cami de mi yaşıyor?” diye sorduğunda, çocuğunun yanlış düşündüğünü sanarak onu sert bir dille onu uyarır ya da azarlar. Ama bu konuda gerekli bilgi ile donanmış ebeveynler çocuklarının ne demek istediğini anlar ve “ Yok canım Allah ağaçtan bile büyük çünkü bütün ağaçları Allah yaratmış “ gibi bir cümle ile cevap verirler. Çocuk dört -beş yaş civarında ise çocuğun etrafındaki daha büyük şeyleri fark etmesini sağlayacağı ve daha çok soru soracağı ortam oluştururlar. Çocuk bu sefer “ Peki deniz mi büyük, Allah mı?” diye sorar. Benzer bir cevabı alınca uçsuz bucaksız gökyüzünü fark eder “ O zaman Allah’ın boyu bulutlara değiyordur” der. “Bence ondan da büyüktür “ der annesi” çünkü bulutları da Allah yarattı” 
Böylelikle çocuk etrafını gözlemleyen ve Rabbinin büyüklüğünü onun kâinat ayetlerini okuyarak anlamaya çalışan bir yetişkine dönüşür .
Yüce Rabbim sen bizlere emanet ettiğin evlatları sana dost kullar olarak yetiştirmeyi nasip et.
Yüce Rabbim sen bizleri kul hakkı ile huzuruna gelmekten muhafaza eyle.
Bunun içinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilecek ilim nasip eyle.
“Su gibi aziz” olabilmek için sahip olmamız gereken bilgilerle ilgili farkındalığımızı arttır .
Bizleri araştırma ve öğrenme aşkı ver.
Senin her şeye gücün yeter. AMİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder