Yarın bizim doğum günümüz.
Ben 55 yılı geride bırakıyorum. Bloğum ise sanal alemdeki 4. yılını
tamamlıyor.
Söylerken dilim, yazarken elim, yan yana gelmiş iki tane beş rakamına
bakarken gözüm inanamıyor ama doğru tam 55 yıl olmuş ben bu dünyaya geleli.
O zamanki adıyla “ Büyük
Doğum”da, 18 yaşındaki küçücük bir
annenin beni bağrına basmasının, öpüp,
koklamasının;
Karyola yapmaya çalışırken yağlanan, kirlenen ellerini alelacele
temizleyip hastaneye koşan genç adamın bana sımsıcak sarılmasının üstünden tam
55 yıl geçmiş.
Dile kolay bu, tam elli beş yıl! Yarım asırdan bile fazla.
Şimdi hesapladım yirmi bin yetmiş dört gündür bu gezegenin üstündeyim
ben. Yok yok, benim doğduğumdan bu yana
cüce Şubat’ın 13 kere birer gün
büyüdüğünü de hesaba katarsak tam tamına
yirmi bin seksen yedi defa gün doğmuş üzerime. Ne kadar çok!
Hardal tanesi kadar hayrın ve şerrin değerlendirileceği zorlu hesap gününde, hesabını vermem gereken
binlerce gün, yüzbinlerce saat ve milyonlarca dakika var demek bu .
Hesap verebilmek için önce kendimi muhasebe etmem gerektiğini biliyorum
bilmesine de , hesabı ortaya dökmekte zorlanıyorum. Bunun en önemli nedeni
yaşanmış günlerin bir sis perdesinin arkasına saklanmış olması.
Hatırlayamıyorum yaşanmışların çoğunu.
Son günlerde boş kaldığım her an zihnimi zaman tünelinde yolculuk
yapmaya zorluyorum.