4 Mart 2016 Cuma



Öfke Gelir Göz Kararır
Öfke Gider Yüz Kızarır
Çok yoğun geçen bir haftanın ardından yeni bir Cuma sabahına erdiren ve bu satırları yazmama fırsat veren Rabbime binlerce kere hamd olsun.
Salat ve selamlar rol modelimiz, sevgili peygamberimize olsun.
Seminerlerle dolu bir hafta geçirdim. Önce Almanya ardından Kocaeli ve en son Ankara’da verdiğim eğimlerin ardından bu sabah evimde yatağımdan kalkmaya çalışırken çok yorgun hissettim kendimi. Şaştım kendi halime. Eğitim vermeyi çok seviyorum. Dinleyenlerden gelen pozitif enerji bütün fiziksel yorgunluğumu alıp götürüyor. O yüzden kendimi o kadar yorgun hissetmeme bir anlam veremedim. Sonra bir anda fark ettim ki beni pelte haline getiren ne ülkeler arası seyahatlerim ne de iki üç saat ayakta durarak verdiğim konferanslar.
Beni bu hafta öfkelerini kontrol edemeyen iki tanıdığımın oluşturdukları olumsuz ortam ve ardından kırılan yürekleri tamir etmek için harcadığım zaman ve verdiğim emek perişan etti.
Atalarımız keskin sirke küpüne zarar verir demişler ama bence tek kendi küpüne zarar vermiyor keskin sirkeler. Küpten sızan sirke etrafını da rahatsız ediyor.
İşte bu yüzden hem kendimize hem de etrafımıza zarar vermemize neden olan “Öfke” olgusuna Hayat Rehberimiz nasıl bakıyor? sorusuna cevap vermek istedim bugünkü yazımda.

Öfkelenen insanın kontrolünü nasıl kaybedebileceğini Yüce Rabbimiz Hz. Musa’nın bir davranışı üzerinden örnekler Araf suresinin 150 ayet-i kerimesinde. İnanır bıraktığı kavminin yanına geri döndüğünde onları yaptıkları buzağı heykeline tapar gören Hz. Musa öfkesinden kontrolünü kaybeder . Bir insanın elinde tutabileceği en kıymetli şey olan vahiy tabletlerini yere atar ve öfke ile kavmine doğru liderlik yapamadığını düşündüğü kardeşinin boynuna sarılır.
“Musa kavmine kızgın ve üzgün bir halde dönünce, benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız? Rabbinizin emrini beklemeyip acele ettiniz, dedi. Levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. Kardeşi, “anamın oğlu” dedi, bu insanlar beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı, ne olur düşmanları üstüme güldürme, beni bu zalim kavim ile beraber tutma.”
“Öfke gelir göz kararır , öfke gider yüz kızarır” sözü sanki bu olay için söylenmiş. Daha sonra yaptığından utanan ve üzülen Hz. Musa Rabbine yaptıklarını af etmesi için yalvarır
“ "Rabbim!" dedi, "Beni bağışla, kardeşimi de; ve bizi koruyucu şefkatinle kuşat! Çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin."
( Araf 151)
İnsan verdiği emek boşa gittiğinde, anlaşılmadığında, önemsenmediğinde, arzu ettiği bir şeye kavuşamadığında öfkelenir diyor kitaplar. Yani “ene” mize “ego “muza saldırı hissettiğimiz anlarda öfkelenmeye başlarız.
“Beni adam yerine koymuyorlar ki ”
“Ben bunun altında kalmam”
“ Bir defa da benim dediğim olsun …” gibi sözler iç sesimiz olmaya başlayınca bilin ki nabzınız hızlanmaya, kan şekeriniz oynamaya başlamıştır ve kendinizi kontrol etmekte zorlanacağınız bir süreç başlamak üzeredir.
Öfke anında insan aklını ve bedenini kontrol edemez olur. Kontrolünü kaybeden kişi genellikle Rabbimiz hoş görmediği ama şeytanı sevindiren şeyler yapar. İşte bu nedenle Rabbimiz Şura suresinin 19. Ayetinde yine Hz. Musa’nın yaşadığı bir olay üzerinden bizleri en büyük düşmanımız olan şeytan konusunda uyarır.
“Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle dövüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu.
"Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır" dedi.
Ve Şura suresinin 37 ayetinde yüce Rabbimiz
“ İşte onlar, büyük günahlardan ve hayasızca davranışlardan kaçınırlar, dahası öfkeli zamanlarında bile affetme (erdemini) gösterirler." buyurarak öfke ile başa çıkabilmenin çok büyük bir erdem olduğunu vurgular.
Özetle öfkelendiğimiz anda önümüze iki yol çıkıyor. Ya şeytana uyup sonra utanacağımız şeyler yapıyoruz ya da affetmeyi başarıp dünya –ahiret huzurumuz için bir adım atıyoruz.
O zaman bu Cuma kendimize bir iyilik edin. Sizi öfkelendirdiğinizi düşündüğünüz şeylerin bir listesini yapın ardından bu olayların sizin üzerinizdeki somut etkisini tanımlamaya çalışın ve yazın.
Mesela sabah sabah sütünü içmek istemeyen çocuğunuza niye kızdığınızı ya da dün pırıl pırıl parlattığınız lavaboyu tıraş olurken kirleten ve öyle bırakıp giden eşinize niye öfkelendiğinizi bulmaya çalışın. Eğer verdiğiniz cevap “kaç defa söyledim ona sütünü içmezse büyüyemez” ise siz çocuğunuz büyüyemeyecek diye değil kaç defa söylediğiniz söz dinlenmediği için öfkelisiniz. Yani sütünü içmeyen çocuk size önemsenmeme mesajı veriyor. Aynı mesajı kirlenen lavabodan da aldığınız kesin. “Kimse benim verdiğim emeğe saygı duymuyor ki” yani kimse beni ve emeğimi önemsemiyor.
“Hocam ben öyle basit işlere öfkelenmem” diyenlerden iseniz o zaman siz de önemli dertlerinizi ve sizin üzerinizde oluşturduğu somut etkileri yazın bakalım sıra sıra. Hayretle göreceksiniz ki sizi kızdıran çok önemli problemin arkasında yine derinden derine hissettiğimiz adam yerine konmamak ve önemsenmemek mesajı var.
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu her “can”ın en temel ihtiyaçlarından birinin “önemsenmek” olduğunu söyler yazılarında ve "Can önemsenmek ister." der.
Ama bu bas bas bağırarak etrafı kırıp geçirerek olmaz frown ifade simgesi
Yapmamız gereken öfkemizi kontrol etmeyi ve kendimizi “ben dili” kullanarak ifade edebilmeyi öğrenmek.
Kolay gelsin smile ifade simgesi
Öğrenme yolculuğunuz keyifli, cumanız bereketli geçsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder