ROL MODEL KADINLAR
İnsan olmanın sorumluluğunun
idraki ile kadın olmanın ayrıcalıklı
keyfini sürebilecek, evinde oluşturduğu sevgi merkezli iletişimle önce kendi
yuvasında sonrada toplumda yaşanan
şiddetin her türlüsüne “dur” diyebilecek kadınlara ihtiyaç var günümüzde. “Bunun
için lazım olan güç hepimizin içinde var,
yeter ki programı aktif hale getirelim” demiştim geçen yazımda. İçine
üflenen ruhun idrakinde olan, onu kendine yoldaş edinen, dolayısı ile Ahsen-i
Takvim makamında ömür süren ve tarih yapraklarına ürettikleri güzelliklerle
adını yazdıran üstün insanların varlığı bize kendimiz geliştirebilmekle ilgili
ümit veriyor diye düşünürüm hep.
Modern dünyanın önemli kişisel
gelişim yöntemlerinden NLP “biri başarıyorsa onu modelleyerek sen de
başarabilirsin “der. Tabii bu ilkeyi, daha çok, kariyer planlaması yapan gençlere “ün ve para”
kazanmaları için kullanmayı tavsiye eder ama olsun bu
bizim üstün ahlaklı insanları modelleyerek onlar gibi olma çabası içine
girmemizi engellemez.
Sevgi Üreten Kadın olmak isteyen
biri önce kimi modellemeli diye düşünürken günümüzde gençlerimize sunulan rol
modeller geldi gözümün önüne. Hayatını bedenini sergileyerek kazanan, evlilik öncesi
ilişkileri legalleştirmeyi marifet sayan, ekonomik özgürlük ve kariyer uğruna
fıtri ihtiyaçlarını örseleyen, evinde durup çocuğunu büyüten kadını aşağılayan,
soyunmak ve modernleşmeyi eş değer gören, kendine giydiği ayakkabının yada
taktığı eşarbın markası kadar değer biçen
yüzlerce hatta binlerce rol modele rağmen, biz ne yapabiliriz ki? diye
düşünüp ümitsizliğe düşmek üzereyken efendimizin “kadınların en hayırlısıdır”
diye tanımladığı Hz. Hatice düştü yüreğime.
Taaa hücrelerime kadar irkildim o
an. Kainatın efendisinin sevgili eşi, can yoldaşı, dostu, koruyup gözeteni,
yavrularının anası bu güzel kadını yeterince tanımadığımı fark ettim derin bir
utançla. İslam tarihi ve Siyer kitaplarında bahsedildiği kadardı onunla ilgili
bilgim. Kuru, didaktik bilgiler. Geçen
sen Sibel Eraslan’ın kaleme aldığı Çöl ve Deniz’i okurken kadın olan Hatice ile
tanışmıştım ilk defa. Aşık olan, sevilmeme korkusu yaşayan, sevdiği uğruna her
türlü sosyal baskıya direnen, üreten, vakfeden, üzülen, acı çeken ama her daim
sevgi üreten bir kadın vardı karşımda.
Şimdilerde Nurhan Damla’nın Hz. Haticesi var elimde. Kainatın efendisinin tebliğine ilk
olarak muhatap olan, Ona peygamber olduğunu
kul dili ile tekrar eden, efendimize her
daim inanan ve güvenen, bugünün ölçüleri ile bir holding patronu sayılabilecek
kadar zenginken bütün servetini efendimizin tebliğini yaptığı İslam dini uğruna
dağıtabilen, bu yüce kadını, kıymetli annemizi tanımaya, davranışlarının
arkasındaki gücü anlamaya çalışıyorum şu günlerde.
Birini modelleyebilmek için önce onu çok ama çok iyi tanımak lazım bunu biliyorum
ancak tamamen tanıyayım diye beklemeden, bir yerden de başlamak lazım. Bunu da
biliyorum. İşte o nedenle aldım kalemi kağıdı elime ve erken doğan manasına
gelen adına akrostiş yaparak bir formül
çıkartmaya çalıştım kendi kendime .
Adanmıştır, Aşıktır, Akıllıdır ve Annedir Hatice.
Tahiredir (Temizdir), Tayyibedir ( güzel kokar)
İlk iman edendir, İş kadınıdır, İlim sahibidir, İyidir, İncedir ( zarif), İkram ehlidir, İnfak edendir.
Cesurdur, Cemildir.
E ziyetlere tahammül edebilen, El-Eminin tebliğinden emin olandır, Eş olmayı başarandı O.
İşte tüm bu güzel
özelliklerinden dolayı kıymetlidir Hz. Hatice.
Efendimiz onu “Allah
bana Hatice’den daha hayırlı bir kadın vermemiştir. İnsanlar bana inanmazken, O
inanmıştı…Herkes beni yalanlarken, O beni kabul etmişti… İnsanlar benden kaçarken O beni varıyla yoğu
ile desteklemişti…Ve Allah bana,başka kadınlardan değil Hatice’den evlat ihsan etmişti” sözleri ile tanımlar.
Hz. Hatice gibi
Ahsen-i takvim makamında olabilmek için yapmam gerekenleri tanımlarken, yukarıdaki
akrostişin kelimelerinden soru cümleleri oluşturdum. Başladım kendi kendime
sormaya. İşte sorulardan birkaç örnek ;
Güne erken başlayıp
hayırlı , güzel işlere daha çok vakit ayırabiliyor muyum ?
Aşkımı ( eşime karşı
olan sevgimi) besleyip büyütebiliyor muyum ?
Mücadele etmem gereken
durumlarda yeterince cesur muyum ?
Sorular çoğalıp verdiğim cevaplar moralimi
bozmaya başlayınca birden içimde bir ses peydah oldu “Nurten boş yere uğraşma,
sen ne yapsan da Onun kadar iyi, güçlü, iman ehli, temiz, güzel olamazsın çünkü
o sevgili peygamberimizin eşiydi. O en güzel, en iyi, en güçlü imana sahip insan
olan efendimizin yanındaydı ve O’nun ırmağından beslendi. Sana ne oluyor da
kendine ona benzemek gibi gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefler koyuyorsun ” Diyen sesin beni hedefimden vazgeçirmeye çalışan
nefsim olduğunun bilinci ile ahlakı Kuranda övülen bir diğer güzel kadın Hz. Asiye çevirdim yüzümü.
Hz. Asiye ne peygamber eşiydi ne
de karnında bir peygamber taşımıştı. O yalnızca Asiyeydi. Firavuna rağmen iman etmiş ve Nil nehrinde bulduğu
bebek Musayı firavunun sarayında üstün
bir ahlakla büyüterek peygamberliğe
hazırlamıştı. İşte o yüzden Asiye’yi rol model alabilen kimse için “sevgi üreten iyi insan” olmanın kaçar, göçer
tarafı kalamazdı. “Hz.Hatice gibi olamazsın çünkü o efendimizden besleniyordu”
diyen nefsim Asiye için uyduracak mazeret bulamadı. Zulmün simgesi bir kocaya
rağmen merhametin yıkılmaz kalesi olabilmişti. Nil nehrinin beyaz, narin ama
taa derinlere saldığı köklerinden aldığı güçle
suyun üstünde koparılamadan duran
zarif nilüfer çiçeği gibiydi O. Doğurmamıştı ama koruyup, gözettiği,
yetiştirip büyüttüğü evlatla önemli olanın biyolojik annelik olmadığını ispatlamıştı
tüm aleme. Şatafatın doruğa çıktığı saray hayatının içinde sadeliğini muhafaza
edip, fakiri fukarayı kendine dost edinebilmişti. İçine üflenen yüce ruhu aktif
hale getirmiş, rahman, latif, halim, cemil, habir, hayy, kuddus, selam
isimlerini kulca hayata geçirmenin en güzel örneklerinden biri olmuştu Hz.
Asiye. Sibel Eraslan'ın güçlü kalemi ve derin duygularının yansıması olan "Nil Melikesi Hz. Asiye" kitabını okurken tanıştığım Hz. Asiye işte tüm bu özellikleri ile beni çok ama çok derinden etkiledi.
Benzer akrostiş çalışmasını Hz.
Asiye için yapınca ortaya şöyle bir formül çıktı.
A nne: doğurmamıştır, ancak koruyan, büyütendir Hz. Musayı S abrın ve Sükunetin simgesidir.
İ nanmayan eşine rağmen İnanan ve İbadet eden kadındır O.
Y aradılışın
amacını kavrayan, Yoksulu
koruyan, Yetimi gözetendir.
E v ve eş
hasreti çekendir Asiye.
Hz. Hatice ile
ilgili çalışmada yaptığım gibi sordum kendime;
Doğurduklarına O’nun
bulduğuna verdiği sevgiyi sunabildin mi?
Doğurduğunu sevmek
kolay peki ya sevilmeyi bekleyen onca boynu bükük yavru için neler yaptın ? Susmak ve olayları sükunetle karşılamak konusunda kendine on üzerinden kaç verirsin ?
Peki ya sabır?
Sorular çoğaldıkça
yine bozuldu moralim. Hem de bu sefer daha da çok bozuldu. Hz. Hatice yi
okurken “hele bir yanındaki Muhammed olsun , sen de Hatice olursun” deyip topu
taca atan ses sustu bu sefer. Hz. Haticenin efendimizin eşi olmadan önce
de sahip olduğu yüce ahlakı görmezden
gelmeye çalışan nefsim Firavuna rağmen adı
Kuranda geçecek kadar yücelen Hz. Asiye’ nin bireysel yolculuğu karşısında
birazcık sustu. Birazcık diyorum çünkü şimdi de şöyle bir cümle dolaşıyor
içimde “Onlar Allahın seçtiği kadınlardı. Onları O muhafaza etti. Biri
peygamber eşi olmaya bir diğeri bebek peygamberi
koynunda büyütmeye görevlendirildi. Sen ne kadar uğraşsan da onlar gibi
olamazsın “
Ey nefis, seninle
savaş devam edecek.
Ben biliyorum ki benim Rabbim isteyene verir.
Yeter ki ben dil ile yaptığım duayı fiili duaya çevirebileyim .
Ben biliyorum ki benim Rabbim isteyene verir.
Yeter ki ben dil ile yaptığım duayı fiili duaya çevirebileyim .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder