Fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalan kadınların her gün
biraz daha artması yüreğimi çok acıtıyor. Bir anne olarak şiddete uğrayanın da şiddeti
uygulayanın da birilerinin yavrusu olduğunu düşünüyorum önce. İnsan yavrusunun acı yaşamasına nasıl dayanır
diye düşünürken “peki ya insan kendi yetiştirdiği evladın bir başkasının
yavrusuna şiddet uygulamasına nasıl razı olur?” sorusu geliyor aklıma.
“Koskoca adam anasına mı soracak birini döverken, nasıl karışsın anası oğlunun
davranışlarına” diyemiyor içimdeki ses. Çünkü bir eğitimci olarak ben çok ama
çok iyi biliyorum ki o adam bir kadını dövmeyi ya da sözleri ile ezip un ufak
etmeyi öncelikli olarak bebekliğinden beri yaşanan her anı kayıt altına aldığı
evinde öğrendi.
Babanın annesine şiddet uyguladığı, ya da çocuğa ebeveynler
tarafında şiddet uygulanan bir evde büyüyen, öfkesini kontrol etmenin başka
yollarını göremediği için onları örnek alan bir çocuğun gelecekte aynı terörü
kendi evinde uygulaması ne yazık ki çok olası bir şey. Düz mantık, evde şiddete
şahit olan çocuğun “ Benim canım anam
dayak yerken çok acı çekti ben sevdiğim kadına aynı acıyı çektirmemeliyim” ya
da “ Annem –babam beni dövdüklerinde ya da duygusal olarak ezdiklerinde çok acı
çekmiştim, ben yavrularıma bunu yaşatmamalıyım “ diye düşünüp kendini
geliştirmesi gerektiğini söylerken, yapılan araştırmalar bunun tam tersinin
yaşandığını gözler önüne seriyor. İçinde şiddet yaşanan evde büyüyen bir çocuk
ilerleyen zaman içinde, ister kadın olsun ister erkek, problemlerini çözerken
şiddet içeren yöntemlere yöneliyor.
Çocukların doğdukları günden itibaren anne babaları kadar
hatta onlardan daha etkin olarak ekranların arkasındaki güçler tarafından
eğitildiği günümüzde, şiddet eğilimli olmanın en temel etkenlerinden bir diğeri
de anasının düğmesine basarak karşısına oturttuğu televizyondan izlediği çizgi
filimler, diziler ve hatta ana haber bültenlerinde yoğun olarak bulunan şiddet
içerikli sahneler diye düşünüyorum. Bunlara adam yumruklayıp, yaralayıp,
öldürüp puan kazandıran bilgisayar oyunları da eklenince dün meclisten geçen
Kadına Karşı Şiddetin Önlemesi Yasası problemleri çözmeye yarayacak mı? sorusu
geliyor aklıma. Çocukluğunu ve gençliğini bilgisayar başında başkalarına
uyguladığı şiddet oranınca takdir görerek ( puan kazanarak, derece atlayarak)
geçiren bir neslin başkalarının canını acıtmanın kötü bir şey olduğunu anlaması
bile mümkün değil gibi geliyor bana.
Şiddetin bu kadar yaygınlaşmasında önemli bir diğer faktörün
de izleye izleye her türlü şiddetin süreç içinde beyinlerde legalleştiği “kadınca”
programları olduğunu düşünüyorum.
Kocasından dayak yiyen, ihanete ya da tacize uğrayan kadınların göz yaşlarını
seyrede seyrede tüm dünyayı bu davranışların sergilendiği bir yer olarak
görmeye başlayan kadının kendi yaşadığı zulmü doğallaştırma sürecine
girmesi ve anası ile beraber bu
programları izleyen çocuğun da anamın başına gelen herkesin başına geliyormuş
demek ki bu sıradan bir şeydir diye düşünmesinden normal ne
olabilir ki?
Televizyon dizileri, çizgi filimler, saçma sapan kadın
programları, bilgisayar oyunları, bireysel gelişmeyi değil başkaları ile
yarışmayı önemseyen eğitim sistemi, hangi kaynaktan beslendiğini anlamlandırmakta
zorlandığım gelenekler, toplumun geneline hakim olan üstün erkek fenomeni
kısacası o kadar çok şey kadına ve çocuğa uygulanan şiddeti meşrulaştırıp,
desteklerken bu insanlık ayıbının ortadan kalkması nasıl mümkün olur sorusunu
kendine çok sık soran biri olarak yeni kabul edilen yasanın şiddete uğrayan
kadının mağduriyetini hafifletmesi, şiddet uygulayanında bedel ödemesi
noktasında bir nebze işe yarasada çözümün çok daha derinlerde aranması
gerektiğine inanmaktayım ben. Önemli olan kötü şeyler yaşandıktan sonra ortaya çıkan enkazı
kaldırmak değil bedenlerin ve daha önemlisi
yüreklerin incitilmesini engellemektir. Bu da yasalarla değil, zihinsel
dönüşümle gerçekleşir.
Ben bu dönüşümün öncelikle kadının kendi kimliği ile
barışması, sahip olduğu gücü fark etmesi ve etkin olarak kullanması ile
gerçekleşeceğine inanıyorum. Okurlarımın arasında “Şiddeti uygulayan erkekler,
dönüşüp gelişmesini hedeflediğiniz
kadınlar, bu nasıl iş böyle hocam “ diye düşünenler varsa, onlardan
yazımın ilk paragrafını tekrar
okumalarını rica ediyorum. Başkalarına şiddet uygulayan her kadın ve erkeği
yetiştiren bir annenin var olduğunu kabul ettiğimiz sürece o anneyi geliştirerek o annenin yetiştirdiklerini de
değiştirebileceğimizi kabul etmek durumundayız. Bu biraz uzun ve zor bir
yolculuk ama toplumsal dönüşümler hop diyerek olamaz ki.
Biz şiddet üreten toplumu ancak ve ancak sevgi üreten kadınlar-
la ve annelerle
düzeltebiliriz.
Bu dönüşüm sürecinde ilk
olarak kendimize “ben kimim?” sorusunu sormamız
gerekiyor.
Cevap çok net biz öncelikli olarak İNSANIZ.
Kadın ve ya erkek olmak ikinci kimliklerimiz.
Cevap çok net biz öncelikli olarak İNSANIZ.
Kadın ve ya erkek olmak ikinci kimliklerimiz.
Öncelikle birinci kimliğimizin ne manaya geldiğini anlamak çok
önemli. İnsan “ insan” olduğunun farkında
ise yaratılmışların en üstünü olduğunun ve içinde Allah-u Teala’nın ruhundan
üflenen bir hazineyi barındırdığının da farkında olur. Bunun farkında olan
kadın da kimsenin kendisini eksik, önemsiz ve değersiz hissettirmesine izin
vermez.
Her bebek dünyaya
Kuran diliyle “Ahsen-i takvim” yani yaratılmışların en güzeli olarak ve bunu muhafaza
edebilecek potansiyele sahip olarak gelir. “Ahseni
takvim” yaratılan bebeğin süreç içinde birine şiddet uygulayan, birinin
canını acıtan, birini ezen inciten Kuran
dili ile “Esfele safilin “ (sefilin sefili) diye tanımlanan biri haline
gelmesinin en önemli nedenlerinden biri karşıdakinin de “İnsan” olduğunun unutulmasıdır
diye düşünürüm hep. Eğer, gerçekten karşımızdakinin O’nun yarattığı en kıymetli şey olan bir
başka “insan” olduğunun idrakinde olsak onu yaratana hürmeten biraz daha
sükunet sahibi olamaz mıyız acaba?
Onun yarattıklarına merhametle, sevgiyle, sükunetle muamele
edebilmek için ihtiyaç duyduğumuz her şeyi, Hicr suresi 29. Ayette belirtildiği
gibi Hz. Adem’e ruhundan üfleyerek programımıza işlemiş yüce Yaratan. Bize
düşen içimizdeki hazinenin kapağını açıp üflenen ruhtan (biz bu ruhun
özelliklerini Rabbimizi tanımamızı sağlayan onun güzel isimlerinden ( Esma-ül
Hüsna) öğreniyoruz) ihtiyacımız olan isimleri aktif hale getirmek.
Sevgili Yunus Emre’miz “İlim ilim ilmektir, İlim kendin
bilmektir. Sen kendini bilmezsin, bu
nice okumaktır” derken bizi asırlar ötesinden içimizdeki hazineyi keşfetmeye
yönlendiriyor.
Sevgi üreten insan olabilmek için işe öncelikle içimize
üflenen ruh programını aktif hale getirerek başlamak gerekiyor; bu programın
farkında olmadan yaşamak yeni aldığını bilgisayarınızın sahip olduğu yetilerden
habersiz tek Word programı ile düz yazı yazmanıza benziyor. Tek o programı
kullanıyorsanız ancak onun size sunduğu imkânlar kadar bir şeyler
yapabiliyorsunuz demektir. Bu ise bir
süre sonra kısır döngü oluşturur. İstediğiniz sunuyu, ya da yazı dizgisini
gerçekleştiremez, sıkılır, bunalır, üzülür, kızarsınız. “Bu benim yapmak
istediğim şey değil ama bir türlü istediğim gibi bir şey olmuyor” diye
dertlenir hedeflediğiniz güzellikte bir şey üretemediğiniz için acı çeker ve
çektirirsiniz.
Hz. Mevlana diyor ki “Ey Tanrı kitabının örneği insanoğlu! Ey
şahlık cemalinin aynası mutlu varlık!
Her şey sensin, âlemde her ne varsa
senden dışarıda değil, Sen her
ne arar isen kendinde ara, çünkü her varlık sende.”
Herkesin mutlu olmak istediği dünyada, mutsuzsak, acı
çekiyor ve çektiriyorsak bunun en temel nedeni bizi iki dünya mutluluğuna
götürecek temel programdan habersiz, kısır döngü içinde yaşamamızdır. Bunun
için iç yolculuğumuzu yapıp hayatı daha anlamlı yaşamamızı ve huzura yüzü ak
çıkmamızı sağlayacak programlarımız keşfetmemiz gerekir.
İşte kadın erkek herkesin içinde var olan bu hazineden
öncelikle aktif hale getirilmesi gereken butonlardan bazıları;
Er-RAHMAN ismi: Yarattıklarının tümüne karşı sonsuz merhamet
sahibidir O.
Rabbimin en önemli
ismine yaratılış programında sahip olan biri olarak ben de, ben de önce kendime
sonra aileme, sırayla ilişki içinde bulunduğum bulunmadığım tüm insanlara ve
yaratılmışların tümüne karşı MERHAMET li olmak istiyorum diyenlerdenseniz, işte
fırsat; “Niyet ettim bugün O nun rızası için O’nun içime üflediği rahman ismini
aktif hale getirmeye.” Deyin ve başlayın işe…
Bakalım akşama kadar ne güzellikler üreteceksiniz. “Bugün
uzun zamandır aramadığım arkadaşlarıma sırayla telefon ettim.” “Bugün Hasta
akrabamı ziyaret ettim” “ Merhametim mısıra, soyaya ve onları yiyen insanlara
ulaştı ve ben bugün GDO ile mücadele eden bir STK ya destek verdim” “Çinakoplar
büyüsün lüfer olsun diyenlerin yanındaydım” “Yavrumu kapıda karşıladım ve
sımsıkı sarıldım” “Eşime onu sevdiğimi söyledim “ diyenler ve daha nice
güzelliğe imza atanlar isterlerse yazacakları yorumlarla merhamet eksenli davranış
örneklerini bizimle paylaşabilirler
El- HAYY ismi; O dur
her daim diri olan.
Benim de nefes alıp verdiğim sürece gerçekten DİRİ olmak
için bu programın aktif olmasına ihtiyacım var. Yaşadığı haksızlıklar karşısında üstüne ölü
toprağı serpilmiş gibi sinen, ekran başında başkalarının hayatını izleyerek
kendi hayatını tüketen, gün öğle olasıya kadar yatan sonrada yetişmeyen işler yüzünden
gerilen, sinirlenen olmak değil, hayatı proaktif olarak yaşama becerisidir
“hayy” olmak.
Bunun için önce bir
kalkıp silkinmek sonrada her saniyesinin hesabını vereceğimiz bu günü kendim ve
başkaları için nasıl güzelleştirebilirim diye düşünerek işe başlamak gerekir. Öncelikle
evimde sonra da sokakta, elimin
uzanacağı her yerde yaşanan yanlışlara dur diyebilecek güce sahip olmak ve
onları düzeltebilecek alternatifler üretmek için hadi artık kalk ve içindeki
gücü harekete geçir ….
El-HALİM ismi;
Kullarını yaptıkları bir hatadan dolayı hemen cezalandırmayan, onların önlerine
farklı farklı tövbe kapıları açandır O.
O zaman benim de hızlıdan bu butona basıp öfke kontrolü
becerilerimi geliştirmem lazım. Öfkemizi çok değil 2-3 dakika kontrol edebilsek
hayatımızda nelerin değişeceğini hepimiz biliyoruz. Ağzımızı açıp bağırmadan
önce bir derin nefes alıp, biraz düşünüp daha sonra konuşma becerimizi
geliştirmek için ihtiyaç duyduğumuz her şey bu butonun altındaJ
El-CEMİL İsmi; En
güzeldir O.
En güzelin yarattığı en üstün varlık olarak benimde
yolculuğum da GÜZEL e olmalı.
Daha güzel görünmek için uzuvlarını şekilden şekle sokan,
yeni diyet akımlarını takip ederken bitap düşen, giydiği ve aldığı ile güzel
olamaya çalışan ancak bir türlü gerçek güzele ulaşamayanlara inat “ “Güzel gören güzel düşünür”
felsefesini hayatına yansıtan, taşı yontarken, halıyı dokurken, tamburun
tellerine vurup, neyi üflerken, kelamı süsleyecek fırçayı yalarken ya da
iğneyle ipliğe can verirken hep “O güzeldir güzeli sever, o zaman ben de en
güzeli üretmeliyim” diye düşünen ve bu nedenle
güzelleşen ceddimden ne eksiğim
var benim” diye düşünenler için bu buton.
Güzele ulaşmak için önce çirkinden uzaklaşmak gerekiyor.
Gözümüzü çirkine alıştıran ekranlardan, kulağımızın tınısını bozan çirkin sözlü
ve gürültülü müziklerden, hücrelerimizin yapısına zarar veren görüntüsü güzel
ama içindeki her madde zararlı yiyeceklerden kurtulmamız, temiz ve güzel olana ulaşmamız,
temiz ve güzel olanı üretmemiz için hep beraber Rabbimizin içimize üflediği
CEMİL ismini canlandıralım. Güzel işler yaparak geçirilen bir günün sonunda aynada
bize güzel, güzel gülümseyen yüzlerimize olsun :)
El-HABİR;
Yarattıklarının her anından ve her şeyden haberdardır O.
O zaman benimde önce kendimden haberdar olarak başlamam
lazım işe. Buna bugünlerde duygusal zekânın gelişimi diyorlar. Kendini tanımak
duygularını adlandırmayı ve davranışlarını kontrol altına almayı sağlar.
Duygusal zekânın teorisyeni Daniel Goleman 133 duygumuzun olduğunu söylüyor. Kızgın
mıyım yoksa kırgın mı? Kendimi ihmal edilmiş mi hissediyorum yoksa incindim mi?
Sevindim mi ya da gururlandım mı? Bu duyguların her birinin benim üzerimdeki
etkilerini ve nelerin bana hangi duyguları yaşattığını fark etmem olaylara
vereceğim tepkileri kontrol altına almamı sağlar. İncinmişken bunu anlatmazda
kızgınlık tepkileri verirsek kimse bizim incindiğimizi, kırıldığımızı anlamaz.
İşte bu yüzden kendini tanımak önemli bir yetidir ve habir programı bu yetiyi
kazanmamız için bize sunulmuş bir hediyedir. Bu yeti bir süre sonra
karşımızdakini de doğru anlama becerisi geliştirmemizi sağlar. Bu ise Empati dediğimiz
güzel özelliği içselleştirir. Bence empati becerisi gelişmiş hiç kimse
karşıdakine şiddet uygulayamaz.
Habir butonuna basanınca kazanacağımız bir diğer özellik ise
evimizde olan bitenden haberdar olabilme becerisidir. Ekranların hayatımızdan
alıp götürdüğü belki de en acı şey ev halkı olarak birbirimizin gözüne bakabildiğimiz
zaman dilimlerinin hızla azalması. Ailedeki her bireyin bir başka ekran başında
( televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu ekranı) kendi hayatını yaşadığı
evleri yeniden ailenin ortak yaşam alanı haline getirmenin birinci basamağı ev
halkının ekranlardan neler öğrendiği ve ne kadar etkilendiğinden haberdar
olmaktan geçer.
İki dünya mutluluğuna erişebilmemiz, sevgi üretip, içindeki
şiddeti kontrol altına tutabilecek bireyler olabilmemiz ve en önemlisi
problemlerini çözmeye çalışırken şiddete başvurmayacak bireyler yetiştirebilmemiz
için ruhumuza üflenen bu programda tıklayıp açmamız gereken butonlar tabii ki
yalnız bunlar değil. Karşımdakini doğru dinleyip anlayabilmek için Es-Semi,
elinden, dilinden emin olunan biri olabilmek için Es-Selam, içinde bulunduğumuz
zamanı ve mekânı kontrol altına alabilmek için El-Melik, engel koyan değil
fırsatlar sunan olabilmek için El- Fettah ve bunlar gibi nice ismi öğrenmeye,
anlamaya ve pratik hayatın içine sokarak içselleştirmeye ihtiyacımız var.
Yoğun...
YanıtlaSilSöz kadından açılınca sığ olması da beklenmezdi tabii. Kadın olmayı bilir mi kadın diye düşündüm okurken. Pazarlanan, tüketilen, dayatılan, hiihlerle cıslarla sindirilen tanımların etiketlerin ötesinde kadın olmak...
Sevgi üretmek, sevgiyi bilmekten geçmiyor mu? Öyle ise örselenmiş insanların sevgi üretmekle ilgili sancılarını da gidermek gerekiyor sanırım.
Kaleminize, ilminize, kelimenize, çabanıza bereket...
Toplumumuzdaki sosyal sorunlara bu tür girişimlerin artması gerektiğine inanıyorum. İnsanın yaptığı veya yapabileceği en üst sınırdaki hata bile Yaratan'ın bilgisi dahilindedir, onun için umut her daim tüm sorunların çözümünde olmalıdır, çünkü bizim Rabbimiz her an herşeye müdahildir, O'ndan bağımsız hiçbir çözüm işe yaramayacaktır.
YanıtlaSilESMA bilgisi, bize Yaratan'ın perspektifinden baktırmak ve kişiye uygun çözümlerin yaşanıp yaşatılabileceğini gösteren bilgidir. Nurten Hocam; çok güzel olmuş ellerinize yüreğinize ve kaleminize sağlık. Belki de bu yazıda dile getirdiğinizi küçük uygulamalar içeren bir yetişkin eğitim düzenlersiniz. Çok da güzel olur, haberlerinizi bekliyorum...
Merhaba Hocam,
YanıtlaSilToplumumuzun sürekli kanayan yaralarından birini daha ne güzel dile getirmişsiniz. Sorun belli; ancak çözüm için sadece yasalar yetmez. Caydırıcı olabilir. Ya da erteleyebilir. İş ki evlilikler o noktaya gelmesin...Çözüm sizin belirttiğiniz yollardan geçer. Bazen siz mecliste olsaydınız ne kadar iyi olurdu diye düşünüyorum.O zaman yasa çıkarmanın dışındaki çözümlerin de yasalaştırılmasını sağlardınız.Keşke yazılarınızı daha büyük kitlelere ulaştırabilsek...Bir kitap mutlaka olmalı diye düşünüyorum. Yüreğinize sağlık hocam
Canım hocam, "İçimize üflenen ruh programını aktif hale getirmek" ifadeniz, aklıma çamaşırların bembeyaz olmasını sağlayan sihirli partikülleri getirdi. Keşke öyle mucizevi bir şey olsa da içimizdekileri aktifleştirsek diye düşünürken zaten öyle bir şey var, dedim. İçimizdekileri canlandıracak 'şey' yine içimizde aslında, bizde. Sadece biraz hızı azaltmak ve anlamaya çalışmak gerekiyor belki, daha yavaş yaşamak... Sevgi üreten kadın olmayı nasip et, duasını icat ettirdiğiniz için teşekkür ederim :)
YanıtlaSil