11 Mart 2012 Pazar

SEVGİ ÜRETEN KADIN OLMAK !


Fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalan kadınların her gün biraz daha artması yüreğimi çok acıtıyor. Bir anne olarak şiddete uğrayanın da şiddeti uygulayanın da birilerinin yavrusu olduğunu düşünüyorum önce.  İnsan yavrusunun acı yaşamasına nasıl dayanır diye düşünürken “peki ya insan kendi yetiştirdiği evladın bir başkasının yavrusuna şiddet uygulamasına nasıl razı olur?” sorusu geli­yor aklıma. “Koskoca adam anasına mı soracak birini döverken, nasıl karışsın anası oğlunun davranışlarına” diyemiyor içimdeki ses. Çünkü bir eğitimci olarak ben çok ama çok iyi biliyorum ki o adam bir kadını dövmeyi ya da sözleri ile ezip un ufak etmeyi öncelikli olarak bebekliğinden beri yaşanan her anı kayıt altına aldığı evinde öğrendi.
Babanın annesine şiddet uyguladığı, ya da çocuğa ebeveynler tarafında şiddet uygulanan bir evde büyüyen, öfkesini kontrol etmenin başka yollarını göremediği için onları örnek alan bir çocuğun gelecekte aynı terörü kendi evinde uygulaması ne yazık ki çok olası bir şey. Düz mantık, evde şiddete şahit olan çocuğun  “ Benim canım anam dayak yerken çok acı çekti ben sevdiğim kadına aynı acıyı çektirmemeliyim” ya da “ Annem –babam beni dövdüklerinde ya da duygusal olarak ezdiklerinde çok acı çekmiştim, ben yavrularıma bunu yaşatmamalıyım “ diye düşünüp kendini geliştirmesi gerektiğini söylerken, yapılan araştırmalar bunun tam tersinin yaşandığını gözler önüne seriyor. İçinde şiddet yaşanan evde büyüyen bir çocuk ilerleyen zaman içinde, ister kadın olsun ister erkek, problemlerini çözerken şiddet içeren yöntemlere yöneliyor.

Çocukların doğdukları günden itibaren anne babaları kadar hatta onlardan daha etkin olarak ekranların arkasındaki güçler tarafından eğitildiği günümüzde, şiddet eğilimli olmanın en temel etkenlerinden bir diğeri de anasının düğmesine basarak karşısına oturttuğu televizyondan izlediği çizgi filimler, diziler ve hatta ana haber bültenlerinde yoğun olarak bulunan şiddet içerikli sahneler diye düşünüyorum. Bunlara adam yumruklayıp, yaralayıp, öldürüp puan kazandıran bilgisayar oyunları da eklenince dün meclisten geçen Kadına Karşı Şiddetin Önlemesi Yasası problemleri çözmeye yarayacak mı? sorusu geliyor aklıma. Çocukluğunu ve gençliğini bilgisayar başında başkalarına uyguladığı şiddet oranınca takdir görerek ( puan kazanarak, derece atlayarak) geçiren bir neslin başkalarının canını acıtmanın kötü bir şey olduğunu anlaması bile mümkün değil gibi geliyor bana.
Şiddetin bu kadar yaygınlaşmasında önemli bir diğer faktörün de izleye izleye her türlü şiddetin süreç içinde beyinlerde legalleştiği “kadınca”  programları olduğunu düşünüyorum. Kocasından dayak yiyen, ihanete ya da tacize uğrayan kadınların göz yaşlarını seyrede seyrede tüm dünyayı bu davranışların sergilendiği bir yer olarak görmeye başlayan kadının kendi yaşadığı zulmü doğallaştırma sürecine girmesi  ve anası ile beraber bu programları izleyen çocuğun da anamın başına gelen herkesin başına geliyormuş demek  ki bu sıradan  bir şeydir diye düşünmesinden normal ne olabilir ki?
Televizyon dizileri, çizgi filimler, saçma sapan kadın programları, bilgisayar oyunları, bireysel gelişmeyi değil başkaları ile yarışmayı önemseyen eğitim sistemi, hangi kaynaktan beslendiğini anlamlandırmakta zorlandığım gelenekler, toplumun geneline hakim olan üstün erkek fenomeni kısacası o kadar çok şey kadına ve çocuğa uygulanan şiddeti meşrulaştırıp, desteklerken bu insanlık ayıbının ortadan kalkması nasıl mümkün olur sorusunu kendine çok sık soran biri olarak yeni kabul edilen yasanın şiddete uğrayan kadının mağduriyetini hafifletmesi, şiddet uygulayanında bedel ödemesi noktasında bir nebze işe yarasada çözümün çok daha derinlerde aranması gerektiğine inanmaktayım ben. Önemli olan kötü  şeyler yaşandıktan sonra ortaya çıkan enkazı kaldırmak değil  bedenlerin ve daha önemlisi yüreklerin incitilmesini engellemektir. Bu da yasalarla değil, zihinsel dönüşümle gerçekleşir.
Ben bu dönüşümün öncelikle kadının kendi kimliği ile barışması, sahip olduğu gücü fark etmesi ve etkin olarak kullanması ile gerçekleşeceğine inanıyorum. Okurlarımın arasında “Şiddeti uygulayan erkekler, dönüşüp gelişmesini hedeflediğiniz  kadınlar, bu nasıl iş böyle hocam “ diye düşünenler varsa, onlardan yazımın  ilk paragrafını tekrar okumalarını rica ediyorum. Başkalarına şiddet uygulayan her kadın ve erkeği yetiştiren bir annenin var olduğunu kabul ettiğimiz sürece o anneyi  geliştirerek o annenin yetiştirdiklerini de değiştirebileceğimizi kabul etmek durumundayız. Bu biraz uzun ve zor bir yolculuk ama toplumsal dönüşümler hop diyerek olamaz ki.
Biz şiddet üreten toplumu ancak ve ancak sevgi üreten kadınlar-
la  ve  annelerle düzeltebiliriz. 
Bu dönüşüm sürecinde ilk olarak kendimize  “ben kimim?” sorusunu sormamız gerekiyor.
Cevap çok net biz öncelikli olarak İNSANIZ.
Kadın ve ya erkek olmak ikinci kimliklerimiz.
Öncelikle birinci kimliğimizin ne manaya geldiğini anlamak çok önemli. İnsan “ insan” olduğunun farkında ise yaratılmışların en üstünü olduğunun ve içinde Allah-u Teala’nın ruhundan üflenen bir hazineyi barındırdığının da farkında olur. Bunun farkında olan kadın da kimsenin kendisini eksik, önemsiz ve değersiz hissettirmesine izin vermez. 
Her bebek dünyaya Kuran diliyle “Ahsen-i takvim” yani yaratılmışların en güzeli olarak ve bunu muhafaza edebilecek potansiyele sahip olarak gelir. “Ahseni takvim” yaratılan bebeğin süreç içinde birine şiddet uygulayan, birinin canını acıtan, birini ezen inciten  Kuran dili ile “Esfele safilin “  (sefilin sefili) diye tanımlanan biri haline gelmesinin en önemli nedenlerinden biri karşıdakinin de “İnsan” olduğunun unutulmasıdır diye düşünürüm hep. Eğer, gerçekten karşımızdakinin  O’nun yarattığı en kıymetli şey olan bir başka “insan” olduğunun idrakinde olsak onu yaratana hürmeten biraz daha sükunet sahibi olamaz mıyız acaba?
Onun yarattıklarına merhametle, sevgiyle, sükunetle muamele edebilmek için ihtiyaç duyduğumuz her şeyi, Hicr suresi 29. Ayette belirtildiği gibi Hz. Adem’e ruhundan üfleyerek programımıza işlemiş yüce Yaratan. Bize düşen içimizdeki hazinenin kapağını açıp üflenen ruhtan (biz bu ruhun özelliklerini Rabbimizi tanımamızı sağlayan onun güzel isimlerinden ( Esma-ül Hüsna) öğreniyoruz) ihtiyacımız olan isimleri aktif hale getirmek.
Sevgili Yunus Emre’miz “İlim ilim ilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır” derken bizi asırlar ötesinden içimizdeki hazineyi keşfetmeye yönlendiriyor.
Sevgi üreten insan olabilmek için işe öncelikle içimize üflenen ruh programını aktif hale getirerek başlamak gerekiyor; bu programın farkında olmadan yaşamak yeni aldığını bilgisayarınızın sahip olduğu yetilerden habersiz tek Word programı ile düz yazı yazmanıza benziyor. Tek o programı kullanıyorsanız ancak onun size sunduğu imkânlar kadar bir şeyler yapabiliyorsunuz demektir.  Bu ise bir süre sonra kısır döngü oluşturur. İstediğiniz sunuyu, ya da yazı dizgisini gerçekleştiremez, sıkılır, bunalır, üzülür, kızarsınız. “Bu benim yapmak istediğim şey değil ama bir türlü istediğim gibi bir şey olmuyor” diye dertlenir hedeflediğiniz güzellikte bir şey üretemediğiniz için acı çeker ve çektirirsiniz.
Hz. Mevlana diyor ki Ey Tanrı kitabının örneği insanoğlu!  Ey şahlık cemalinin aynası mutlu varlık!  Her şey sensin, âlemde her ne varsa senden dışarıda değil, Sen her ne arar isen kendinde ara, çünkü her varlık sende.”
Herkesin mutlu olmak istediği dünyada, mutsuzsak, acı çekiyor ve çektiriyorsak bunun en temel nedeni bizi iki dünya mutluluğuna götürecek temel programdan habersiz, kısır döngü içinde yaşamamızdır. Bunun için iç yolculuğumuzu yapıp hayatı daha anlamlı yaşamamızı ve huzura yüzü ak çıkmamızı sağlayacak programlarımız keşfetmemiz gerekir.
İşte kadın erkek herkesin içinde var olan bu hazineden öncelikle aktif hale getirilmesi gereken butonlardan bazıları;

Er-RAHMAN ismi:  Yarattıklarının tümüne karşı sonsuz merhamet sahibidir O.
Rabbimin en önemli ismine yaratılış programında sahip olan biri olarak ben de, ben de önce kendime sonra aileme, sırayla ilişki içinde bulunduğum bulunmadığım tüm insanlara ve yaratılmışların tümüne karşı MERHAMET li olmak istiyorum diyenlerdenseniz, işte fırsat; “Niyet ettim bugün O nun rızası için O’nun içime üflediği rahman ismini aktif hale getirmeye.” Deyin ve başlayın işe…
Bakalım akşama kadar ne güzellikler üreteceksiniz. “Bugün uzun zamandır aramadığım arkadaşlarıma sırayla telefon ettim.” “Bugün Hasta akrabamı ziyaret ettim” “ Merhametim mısıra, soyaya ve onları yiyen insanlara ulaştı ve ben bugün GDO ile mücadele eden bir STK ya destek verdim” “Çinakoplar büyüsün lüfer olsun diyenlerin yanındaydım” “Yavrumu kapıda karşıladım ve sımsıkı sarıldım” “Eşime onu sevdiğimi söyledim “ diyenler ve daha nice güzelliğe imza atanlar isterlerse yazacakları yorumlarla merhamet eksenli davranış örneklerini bizimle paylaşabilirler
El- HAYY ismi; O dur her daim diri olan.
Benim de nefes alıp verdiğim sürece gerçekten DİRİ olmak için bu programın aktif olmasına ihtiyacım var.  Yaşadığı haksızlıklar karşısında üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi sinen, ekran başında başkalarının hayatını izleyerek kendi hayatını tüketen, gün öğle olasıya kadar yatan sonrada yetişmeyen işler yüzünden gerilen, sinirlenen olmak değil, hayatı proaktif olarak yaşama becerisidir “hayy” olmak.
Bunun için önce bir kalkıp silkinmek sonrada her saniyesinin hesabını vereceğimiz bu günü kendim ve başkaları için nasıl güzelleştirebilirim diye düşünerek işe başlamak gerekir. Öncelikle evimde sonra da  sokakta, elimin uzanacağı her yerde yaşanan yanlışlara dur diyebilecek güce sahip olmak ve onları düzeltebilecek alternatifler üretmek için hadi artık kalk ve içindeki gücü harekete geçir ….

El-HALİM ismi; Kullarını yaptıkları bir hatadan dolayı hemen cezalandırmayan, onların önlerine farklı farklı tövbe kapıları açandır O.
O zaman benim de hızlıdan bu butona basıp öfke kontrolü becerilerimi geliştirmem lazım. Öfkemizi çok değil 2-3 dakika kontrol edebilsek hayatımızda nelerin değişeceğini hepimiz biliyoruz. Ağzımızı açıp bağırmadan önce bir derin nefes alıp, biraz düşünüp daha sonra konuşma becerimizi geliştirmek için ihtiyaç duyduğumuz her şey bu butonun altındaJ
El-CEMİL İsmi; En güzeldir O.
En güzelin yarattığı en üstün varlık olarak benimde yolculuğum da GÜZEL e olmalı.
Daha güzel görünmek için uzuvlarını şekilden şekle sokan, yeni diyet akımlarını takip ederken bitap düşen, giydiği ve aldığı ile güzel olamaya çalışan ancak  bir türlü  gerçek güzele ulaşamayanlara inat “ “Güzel gören güzel düşünür” felsefesini hayatına yansıtan, taşı yontarken, halıyı dokurken, tamburun tellerine vurup, neyi üflerken, kelamı süsleyecek fırçayı yalarken ya da iğneyle ipliğe can verirken hep “O güzeldir güzeli sever, o zaman ben de en güzeli üretmeliyim” diye düşünen ve bu nedenle  güzelleşen ceddimden  ne eksiğim var benim” diye düşünenler için bu buton.

Güzele ulaşmak için önce çirkinden uzaklaşmak gerekiyor. Gözümüzü çirkine alıştıran ekranlardan, kulağımızın tınısını bozan çirkin sözlü ve gürültülü müziklerden, hücrelerimizin yapısına zarar veren görüntüsü güzel ama içindeki her madde zararlı yiyeceklerden kurtulmamız, temiz ve güzel olana ulaşmamız, temiz ve güzel olanı üretmemiz için hep beraber Rabbimizin içimize üflediği CEMİL ismini canlandıralım. Güzel işler yaparak geçirilen bir günün sonunda aynada bize güzel, güzel gülümseyen yüzlerimize olsun :)  
El-HABİR; Yarattıklarının her anından ve her şeyden haberdardır O.
O zaman benimde önce kendimden haberdar olarak başlamam lazım işe. Buna bugünlerde duygusal zekânın gelişimi diyorlar. Kendini tanımak duygularını adlandırmayı ve davranışlarını kontrol altına almayı sağlar. Duygusal zekânın teorisyeni Daniel Goleman 133 duygumuzun olduğunu söylüyor. Kızgın mıyım yoksa kırgın mı? Kendimi ihmal edilmiş mi hissediyorum yoksa incindim mi? Sevindim mi ya da gururlandım mı? Bu duyguların her birinin benim üzerimdeki etkilerini ve nelerin bana hangi duyguları yaşattığını fark etmem olaylara vereceğim tepkileri kontrol altına almamı sağlar. İncinmişken bunu anlatmazda kızgınlık tepkileri verirsek kimse bizim incindiğimizi, kırıldığımızı anlamaz. İşte bu yüzden kendini tanımak önemli bir yetidir ve habir programı bu yetiyi kazanmamız için bize sunulmuş bir hediyedir. Bu yeti bir süre sonra karşımızdakini de doğru anlama becerisi geliştirmemizi sağlar. Bu ise Empati dediğimiz güzel özelliği içselleştirir. Bence empati becerisi gelişmiş hiç kimse karşıdakine şiddet uygulayamaz.

Habir butonuna basanınca kazanacağımız bir diğer özellik ise evimizde olan bitenden haberdar olabilme becerisidir. Ekranların hayatımızdan alıp götürdüğü belki de en acı şey ev halkı olarak birbirimizin gözüne bakabildiğimiz zaman dilimlerinin hızla azalması. Ailedeki her bireyin bir başka ekran başında ( televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu ekranı) kendi hayatını yaşadığı evleri yeniden ailenin ortak yaşam alanı haline getirmenin birinci basamağı ev halkının ekranlardan neler öğrendiği ve ne kadar etkilendiğinden haberdar olmaktan geçer.
İki dünya mutluluğuna erişebilmemiz, sevgi üretip, içindeki şiddeti kontrol altına tutabilecek bireyler olabilmemiz ve en önemlisi problemlerini çözmeye çalışırken şiddete başvurmayacak bireyler yetiştirebilmemiz için ruhumuza üflenen bu programda tıklayıp açmamız gereken butonlar tabii ki yalnız bunlar değil. Karşımdakini doğru dinleyip anlayabilmek için Es-Semi, elinden, dilinden emin olunan biri olabilmek için Es-Selam, içinde bulunduğumuz zamanı ve mekânı kontrol altına alabilmek için El-Melik, engel koyan değil fırsatlar sunan olabilmek için El- Fettah ve bunlar gibi nice ismi öğrenmeye, anlamaya ve pratik hayatın içine sokarak içselleştirmeye ihtiyacımız var.




4 yorum:

  1. Yoğun...
    Söz kadından açılınca sığ olması da beklenmezdi tabii. Kadın olmayı bilir mi kadın diye düşündüm okurken. Pazarlanan, tüketilen, dayatılan, hiihlerle cıslarla sindirilen tanımların etiketlerin ötesinde kadın olmak...
    Sevgi üretmek, sevgiyi bilmekten geçmiyor mu? Öyle ise örselenmiş insanların sevgi üretmekle ilgili sancılarını da gidermek gerekiyor sanırım.
    Kaleminize, ilminize, kelimenize, çabanıza bereket...

    YanıtlaSil
  2. Toplumumuzdaki sosyal sorunlara bu tür girişimlerin artması gerektiğine inanıyorum. İnsanın yaptığı veya yapabileceği en üst sınırdaki hata bile Yaratan'ın bilgisi dahilindedir, onun için umut her daim tüm sorunların çözümünde olmalıdır, çünkü bizim Rabbimiz her an herşeye müdahildir, O'ndan bağımsız hiçbir çözüm işe yaramayacaktır.
    ESMA bilgisi, bize Yaratan'ın perspektifinden baktırmak ve kişiye uygun çözümlerin yaşanıp yaşatılabileceğini gösteren bilgidir. Nurten Hocam; çok güzel olmuş ellerinize yüreğinize ve kaleminize sağlık. Belki de bu yazıda dile getirdiğinizi küçük uygulamalar içeren bir yetişkin eğitim düzenlersiniz. Çok da güzel olur, haberlerinizi bekliyorum...

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Hocam,
    Toplumumuzun sürekli kanayan yaralarından birini daha ne güzel dile getirmişsiniz. Sorun belli; ancak çözüm için sadece yasalar yetmez. Caydırıcı olabilir. Ya da erteleyebilir. İş ki evlilikler o noktaya gelmesin...Çözüm sizin belirttiğiniz yollardan geçer. Bazen siz mecliste olsaydınız ne kadar iyi olurdu diye düşünüyorum.O zaman yasa çıkarmanın dışındaki çözümlerin de yasalaştırılmasını sağlardınız.Keşke yazılarınızı daha büyük kitlelere ulaştırabilsek...Bir kitap mutlaka olmalı diye düşünüyorum. Yüreğinize sağlık hocam

    YanıtlaSil
  4. Canım hocam, "İçimize üflenen ruh programını aktif hale getirmek" ifadeniz, aklıma çamaşırların bembeyaz olmasını sağlayan sihirli partikülleri getirdi. Keşke öyle mucizevi bir şey olsa da içimizdekileri aktifleştirsek diye düşünürken zaten öyle bir şey var, dedim. İçimizdekileri canlandıracak 'şey' yine içimizde aslında, bizde. Sadece biraz hızı azaltmak ve anlamaya çalışmak gerekiyor belki, daha yavaş yaşamak... Sevgi üreten kadın olmayı nasip et, duasını icat ettirdiğiniz için teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil