6 Temmuz 2014 Pazar

OTUZ BEŞ YILIN ARDINDAN


Bugün evliliğimizin 35 yılı bitiyor.
Dile kolay  koskoca otuz beş yıl bu.
Aşkların günlerde, evliliklerin aylarda tükendiği bir devirde otuz beş yıl evli kalmayı  başardığımız için Mehmet Bey'i ve kendimi tebrik ediyor, otuz beş yıl süresince yaşadığımız her an için Rabbime hamd ediyorum.
Liseyi bitirdiğimde en son düşündüğüm şey İlahiyat okumaktı. ÖSYM'nin o yıla mahsus yaptığı bir uygulama nedeni ile ben 500 üzerinden 478 puanla açıkta kalmıştım. Ben evde hıçkıra hıçkıra ağlarken anneciğimin çocukluğumdan beri ettiği dualar kabul oldu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ön kayıtla öğrenci alacağını ilan etti. Ve ben sudan çıkmış balık şaşkınlığında bir kolejli olarak  kendimi İlahiyat Fakültesi'nin bahçesinde buldum. Çok değil bir hafta on gün sonra Mehmet Bey'le tanıştım. 
Eğer ÖSYM o uygulamayı yapmasaydı 1976 yılının Türkiye’sinde biz mümkün değil birbirimizi bulamazdık. Hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır olabilir uyarısının sahibine hamd olsun.
Babam beş yıllık fakültenin ikinci yılında evleneceğim diye ayağa kalkan kızına ancak bir yıl direndi. Mehmet Bey'in beşinci sınıfı, benim üçüncü sınıfı bitirmek için girdiğimiz sınavlar biter bitmez düğünümüz oldu. Evlenme kararından önce Mehmet Bey'in  tayininin çıkmasını  beklemediğimiz için gelecekte nerede yaşayacağımızı bilmiyorduk ve bu yüzden bir evimiz yoktu. Ankara’daki görkemli düğünden sonra eşimin memleketi olan Mahmudiye’ye gittik. Onun doğup büyüdüğü evde, onun  çocukken koşup oynadığı avluda geçti balayımız.
Kızlarının sevgisine ve kararına saygı duyan, 'zorlaştırmayın kolaylaştırın' emrini hayat düsturu edinmiş olan annem ve babam, oğullarını sevip yollara düşmüş, yaşayageldiği hayattan çok farklı bir ortama uyum sağlamaya çalışan şaşkın gelinlerine kucak açan kayınvalidem ve kayınpederim olmasaydı; ve onlar sosyal, kültürel ve ekonomik  farklılıklarını birbirini seven iki genç için gözardı etmeselerdi biz evlilik yolculuğumuzun daha ilk günlerinde çok örselenirdik.
Otuz beş yıl bu kadar güzel geçti ise bunun mimarı öncelikle ikimizin anne ve babaları. Rabbim dördünden de razı olsun.
Beş aylık evli iken sonunda bizim de bir evimiz oldu.  Ancak küçük bir terslikle. Mehmet Bey Kuleli Askeri Lisesi'nde çalışmaya başlayınca devam mecburiyeti olan fakültemden kilometrelerce uzağa, İstanbul’a yerleştik. Evliliğimin ilk iki yılı Ankara-İstanbul arasında koşuştururken geçti. 10 aylık evli iken kucağıma aldığım Hilal’im bu yolculuklarda benim yol arkadaşımdı.
İşte o günlerde Mehmet Bey “ne gerek var, okulu bitirmesen de olur“ benzeri bir şeyler söyleseydi belki de Ankara-İstanbul arasında koşturmaktan yorulan Nurten, okumaktan vazgeçer ve hiçbir zaman bugünkü Nurten olamazdı.
Eşinin okumasını, gelişmesini, birey olmasını destekleyen bir adamı karşıma çıkartan, yüreğime onu sevme potansiyeli yükleyen Rabbime hamd olsun.
Fakülte bitip İstanbullu olduğumda Hilal'im kucağımda, Elif'ciğim karnımda idi.
İyi ki anne olmak için okulun bitmesini beklememişim. Gencecik yaşta anne olmamı, kızlarımla oynarken büyümemi nasip eden Rabbime hamd olsun.
Yola okuyarak ve oynayarak çıkınca hep öyle geçti günler.
Evlilik benim için her an yeni öğrenmelerin gerçekleştiği bir okul, annelik ise bu okulda öğrenilenlerin alan uygulaması oldu.
Zevkle oynadık evcilik oyunumuzu. Zamanla oyunumuz yeni oyuncuların, Amine, Abdullah ve Alperen’in katılımı ile zenginleşti.
Evliliğimizi her biri birbirinden özel, birbirinden kıymetli beş yavru ile süsleyen Rabbime hamd olsun.
Bugün bildiklerimin çok büyük bir kısmını onlara daha iyi bir anne olabilmek için çabalarken  öğrendim.
Anneliğin öğrenilmesi gereken bir süreç, çaba gösterilerek geliştirilmesi gereken bir beceri ve zevk alınarak yapılması gereken bir iş olduğunu akıl ettiren Rabbime binlerce kere hamd olsun.
Otuzbeş yıl boyunca herşey tabii ki hep güllük gülistanlık geçmedi.
Benim de küs yattığım, yatakta sessiz sesiz ağladığım gecelerim oldu.
İyi ki de olmuş. Eğer olmasaydı birbirimizi daha iyi tanımaya çalışmaz, gelişmez, güçlenmezdik. 
Yaşadığımız birkaç can sıkıcı olaydan sonra “Artık beni sevmiyor mu acaba?” diye düşünmeseydim  belki de Gary Chapman’ın Sevginin Beş Dili kitabını okumazdım.
“Neden bu adamla evlendim ki, belki de  eşim başkası olsaydı bunları yaşamazdım” diye dertlenirken  okumaya başladım Doğan Cüceloğlu’nu, Leyla Navaro’yu. Eğer onları okumasaydım hala dertlenmeye devam edebilirdim. Onların sayesinde kadın ve erkeğin yaratılış farklılıklarının olduğunu ancak bu farklılıkların  ötesinde İNSAN denen mahlukun ortak taraflarının olduğunu ve yeryüzündeki bütün canların öncelikle sevilmek ve önemsenmek istediğini öğrendim.
O zaman durdum ve düşündüm, “Ben seviyorum da sevgilime bunu hissettirebiliyor muyum?”
Ve durup bir daha düşündüm “Ben önemsenmek istiyorum da sevdiğim adam  önemsendiğinden emin mi?”
Karşımızdakilerin de CAN taşıdığını ve her CAN’ın sevilmek, önemsenmek, vazgeçilmez ve  yeterli olmak istediğini öğrenmemi sağlayan Rabbime binlerce, yüzbinlerce şükürler olsun.
Eğer bunu öğrenmeseydim hala ağlıyor olabilirdim.
Birbirini deli gibi seven biri 21 biri 24 yaşlarındaki iki gençtik, bundan tam otuzbeş yıl önce  bugün, bu saatlerde   el ele hayat yolculuğumuza çıkarken.
Bugün ise orta yaştan ihtiyarlığa doğru  ilerliyoruz  elele.
Hayat denen yolun neresindeyiz, önümüzde ne kadar kaldı bilmiyoruz.
İki kişiydik yola çıktığımızda. Bugün ise;
Hilal, Ozan ve Azade
Elif, Daniel , Selim Johann ve Amine Elisa
Amine, Furkan ve Meryem
Abdullah Giray , Chahinez
ve Alperen'le devam ediyor yolculuğumuz.  Birkaç gün sonra Hilal ikinci defa anne olacak ve bir armağan daha gelecek ailemize. Yüce Rabbim sana binlerce kere hamd olsun.
Allah'ım,
Otuz beş yıl boyunca hayatımıza kattığın evlatlar, damatlar, gelinler ve torunlar için;
Ben olarak kalıp, gelişirken  bir yandan da biz olmayı başarmamızı sağladığın için;
Sevgimizi besleyip geliştirmemizi sağlayacak fırsatlar sunduğun için;
Otuz beş yılı, yıllar önce bugün evlerinden çıktığım anam ve babam, evlerine gelin girdiğim diğer anam ve babamla beraber yaşamayı nasip ettiğin için, sana çok çok teşekkür ediyorum.
Birliğimizin beraberliğimizin aynı keyifle daha uzun yıllar devam etmesini nasip et ya Rab. AMİN


  

1 yorum:

  1. Bir insan hayatını bu kadar içten ve samimi olarak anlatabilir .Teşekkürler sevgili Nurten Ceceli. Sizinle tanışmayı çok isterdim.

    YanıtlaSil