HEDİYE PAKETLERİNDEN ÇIKANLAR
İnsan düşünebilen,tercih yapabilen ve bunların sonunda üreten bir varlık. İşte bu üç özellik bir araya geldiği için yaratılmışların en üstünü ve bu üçlünün kombinasyonu sonsuz sayıda farklı “şey” ortaya çıkarttığı için, her insan insanlık tarihinde eşine benzerine bir daha rastlanamayacak kadar özel ve bir tane. Aynı zamanda sonsuz çeşitliliğinin yanı sıra gelmiş geçmiş tüm insanlar “içine üflenen ruh” dan dolayı özünde aynı. Bazı dostların blogun yorum bölümünden bazılarının ise facebook sayfasından gönderdikleri doğum günü hediyelerimi açarken her insanın ne kadar özelaynı zamanda da ne kadar aynı olduğu duygusunu bir kere daha ve çok derin yaşadım. Akılıma Hz. Mevlana’nın “dokuz yüz katlı insan“ tanımı geldi. İçinde dokuz yüz katı barındıran insan, Ogün hangi kattaysa dünyayı oradan görüyor ve ihtiyaçları ona göre şekillendiriyordu. Her birini yakın plan tanığım birçok ortak noktaları olduğunu bildiğim onlarca dost birbirinden özel ve kıymetli hediye paketleri göndermişlerdi ricamı kırmayarak. Dışından bakınca her biri farklı şekilde, farklı renklerde paket kağıtlarına sarılmış hediyeleri açıp okudukça fark ettim ki her konu aslında aynı yere gidiyor. Nereye mi?
İsterseniz bunun cevabını konuşmadan önce hep beraber açalım birbirinden kıymetli hediyeleri J
Bu yıl bir yandan “evli” olmaya alışmaya çalışırken bir yandan Türkiye’nin dört bir yanından aldıkları restorasyon projeleri arasında boğulan Amine’m “çalışırken yaşayabilmek “ konusunu tartışalım istemiş .Uzun yıllar Ceceli’nin öğrencisi olan Kübra’m “siz bizi dünyaya yön verecek liderler olarak yetiştirmeyi hedeflediniz ama hayat bize başka bir yön vermeye çalışırken biz nasıl lider kalabiliriz? diye sormuş. Bir başka öğrencim Kübra Abacı ise hem işi hem de evliliği başarı ile götürmenin yollarını konuşalım derken “ bunları başarırken bir yan dan da ibadetlerimizi de aksatmamanın bir yolu olmalı” diye eklemiş. Alevciğim ise hepimizin temel problemlerinden biri olan “affetmek/affedebilmek” konusunu önermiş. Dört yaşında bir kız çocuğu annesi olan Didem bilişim çağında anne olmanın yükünü omuzlarında hissederek “tv –internet ve çocuk” üzerine yazsanıza hocam” diye ricada bulunmuş. Gelecekte her hastasına yalnızca insan oldukları için değer vereceğinden yüzde yüz emin olduğum sevgili Zübeyde’m ise hediyemin adı ”insan ve sevgi” olsun demiş . Sevgili arkadaşım Dr. Ülkiye Gül “ kadın yönetici olmanın zorlukları ve artıları üzerine yazacaklarınız genç girişimcilere ufuk açabilir” diye aktarmış düşüncelerini. Çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimi için ilk aylardan itibaren kitabın ne kadar önemli olduğunun bilinci ile Nar Ağacı kitapevini açan Leylacığım “kitap ve çocuk” olsun size gönderdiğim hediye” demiş.Kadim dost Betül Gürdal ise daha önce yazdığım bir yazıya atıfta bulunmuş ve “kültürlerin yaşamasında koparan halka olmamak” konusunda yazmamı önermiş. İlgilendiği Türk süsleme sanatlarının zarafetini içselleştirmiş genç müzehhibe Yasemin, her biri birbirinden önemli “seçimlerimiz ve kader, hüzün hastalığı, affetmek, arafta kalmak, kendine acıma ve yeni nesilde gördüğüm popüler olma tutkusu..” konularını ard arda sıralayarak kocaman bir hediye paketi göndermiş. Ceceli de geçirdiği yıllar boyunca ne olacaksın sorusuna “Nurten hoca”(!) diye cevap veren sevgili öğrencim Satıgül ise “tecrübelerinizden hareketle bir çok kimliği birbirine karıştırmadan nasıl yaşayabileceğimi anlatacak bir şeyler yazın hocam” diye ricada bulunmuş. Genç felsefeci Tugçe yaptıklarım ve yapmam gerekenlerin zıtlığında sıkışmış durumdayım hocam ''bilmek ama yapamamak ya da bilmek ama yapmak'' olsun hediyemin adı demiş.
12 yıldır yavrularını kurumuma emanet eden sevgili dost Evrim hanım ise “Asr suresinin tefsirini yaparken konuştuklarımızı yazsanıza hocam “demiş. Evrim hanımın hediye paketini açarken fark ettim ki aslında tüm diğer hediyeler farklı şekilleri ve paketlerine rağmen aynı şeyi söylüyor…
Tüm hediyeleri içine alacak dev bir paket göndermiş Evrim diye düşündümiçimden çünkü zamana edilen yeminin ardından “muhakkak ki insan hüsrandadır” diye başlayan Asr suresinin devamında Allah-u tela bize neler yaparsak hüsrana uğramadan mutlu bir, hayır,hayır bir değil “iki” hayat yaşayacağımızı tanımlar. Verilen formülü hayatına yansıttığı sürece huzur ve mutluluğa yaklaşır insanoğlu. Formülden uzaklaşmak ise insanı çaresizlik, mutsuzluk ,yetersizlik, pişmanlık duyguları ile kuşatılmış bir sarmalın içine sokar. İşte o yüzden Asr suresinin bize sunduğu formüller üzerinden yapılacak paylaşım herkesin isteğinin yerine gelmesine fırsat oluşturabilir diye düşündüm. Yazımın başında da belirttiğim gibi aslında her konu aynı yere gidiyordu. İnsan tüm çeşitliliğine rağmen hep aynı şeyi istiyordu “MUTLULUK” ve hepimizin kaçmak istediği ortak hal ise”HÜSRAN”dı.
Asıl soru şuydu belki de “nasıl ……………sonuç hüsran olmasın?” yada diğer ifade tarzı ile “nasıl …………. ki mutlu olayım ? Nokta nokta olarak belirttiğim alana ister çalışırken yaşayabilmek kavramını ister kimlik kargaşasını isterseniz affetmek becerisini koyun. Atılan çığlık hep aynı; “ben mutlu, huzurlu ,başarılı bir insan olmak için onca emeği verdikten sonra arkama baktığımda bomboş geçirilmiş bir hayat çizgisi görmek istemiyorum. Ben kurduğum işin, verdiğim emeğin, yetiştirmeye çalıştığım evladında bana bu duyguları yaşatmasını istemiyorum.”
12 yıldır yavrularını kurumuma emanet eden sevgili dost Evrim hanım ise “Asr suresinin tefsirini yaparken konuştuklarımızı yazsanıza hocam “demiş. Evrim hanımın hediye paketini açarken fark ettim ki aslında tüm diğer hediyeler farklı şekilleri ve paketlerine rağmen aynı şeyi söylüyor…
Tüm hediyeleri içine alacak dev bir paket göndermiş Evrim diye düşündümiçimden çünkü zamana edilen yeminin ardından “muhakkak ki insan hüsrandadır” diye başlayan Asr suresinin devamında Allah-u tela bize neler yaparsak hüsrana uğramadan mutlu bir, hayır,hayır bir değil “iki” hayat yaşayacağımızı tanımlar. Verilen formülü hayatına yansıttığı sürece huzur ve mutluluğa yaklaşır insanoğlu. Formülden uzaklaşmak ise insanı çaresizlik, mutsuzluk ,yetersizlik, pişmanlık duyguları ile kuşatılmış bir sarmalın içine sokar. İşte o yüzden Asr suresinin bize sunduğu formüller üzerinden yapılacak paylaşım herkesin isteğinin yerine gelmesine fırsat oluşturabilir diye düşündüm. Yazımın başında da belirttiğim gibi aslında her konu aynı yere gidiyordu. İnsan tüm çeşitliliğine rağmen hep aynı şeyi istiyordu “MUTLULUK” ve hepimizin kaçmak istediği ortak hal ise”HÜSRAN”dı.
Asıl soru şuydu belki de “nasıl ……………sonuç hüsran olmasın?” yada diğer ifade tarzı ile “nasıl …………. ki mutlu olayım ? Nokta nokta olarak belirttiğim alana ister çalışırken yaşayabilmek kavramını ister kimlik kargaşasını isterseniz affetmek becerisini koyun. Atılan çığlık hep aynı; “ben mutlu, huzurlu ,başarılı bir insan olmak için onca emeği verdikten sonra arkama baktığımda bomboş geçirilmiş bir hayat çizgisi görmek istemiyorum. Ben kurduğum işin, verdiğim emeğin, yetiştirmeye çalıştığım evladında bana bu duyguları yaşatmasını istemiyorum.”
Sevgili dostlar sizce de uygunsa bundan sonraki yazılarda her bir başlığı bu çerçeveden incelemek istiyorum tabii öncelikle Kuran-ı Kerimde geçen “hüsran “kelimesi üzerinde durmak ve düşünmek gerekiyor. Dün gece gelen hediyeleri yazıya dökerken çalıştığım oda da kitap okuyan sevgilime sordum “Sence hüsran ne demek diye?” işte Mehmet beyin verdiği cevap “farzet ki Trabzonsporun Sivas’ta maçı var. Beş otobüs dolusu fanatik taraftar büyük bir ümitle, heyecanla, bin bir şamata ve tezahüratla Sivas’a geldiler. Herkes takımlarının kazanacağından emin. Herkes ümitli, mutlu ve coşkulu. Ancak maçın sonunda istedikleri sonucu elde edemediler yada yenildiler. Geri dönerken otobüste nasıl bir ruh halindedirler? İşte o ruh halini tanımlarsan hüsranı da tanımlarsın”
Siz o ruh halini tanımlamaya çalışın ben de bir daha ki yazıya daha bilimsel bir tarif bulayım J
Not : Mehmet beyin Trabzonspor örneği yalnız ve yalnız coşkulu taraftar tanımını daha iyi anlayalım diye yoksa Sivasspor karşısında yaşanmış galibiyet ya da mağlubiyet var mı bilmiyorum J
Hocam çok teşekkürler...
YanıtlaSilAyrıca; sizi blogtan da takip etmek çoooook zevkli...
Yazılarınızı her gün merakla bekleyeceğiz artık. Lütfen hiç aksatmadan her gün yazın ve bizi bu zevkten mahrum etmeyin :)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilYazılarınızı Pazar günü okudum hocam hepsinde ayrı bir anlam ayrı bir hikaye var devamını bekliyoruz elinize yüreğinize sağlıkkkkk
YanıtlaSilSanırım "affetmek" konusunda aklıma takılan mesele, sizin kullandığınız tabirlerle "bizi hüsrana uğrattığını düşündüğümüz/mutsuzluğumuza vesile olduğunu düşündüğümüz insanları nasıl affedeceğiz?" sorusu :) Affın öncelikle affedebilene bir armağan olduğunu okuyup duruyorum ama anlatımda kolay, uygulamada zor gibi geliyor hep... Yorumculardan birinin dediği gibi, "bilip de yapamamak" meselesi. sevgilerle...
YanıtlaSilBenimde pakete koymak istediklerim vardı paket açılmış geç kaldım biliyorum bunun için üzgünüm :( ben hediye paketine "bilerek yapmadıklarımızı" koymak istemiştim. Nefsimizin bizi nasıl bu kadar çabuk ve kolay yenebildiği? Paylaşılmasını istediğim konular arasındaydı. Sevgilerle
YanıtlaSil