9 Kasım 2011 Çarşamba

Erciş'te


Oğulları, torunları , gelinleri ama en çok bir ömrü beraber geçirdiği çilekeş eşi eski taş evlerinin işinden, soğuğundan kurtulup  rahat etsin diye  bahçelerinin köşesine inşa ettikleri apartmanın 7.2'lik bir sarsıntı ile sevdiklerine mezar olacağını bilseydi Hasan amca, beğenmedikleri taş evlerinihiç eskidi diye bırakırlar mıydı? Onu bırakıp gittikleri için özür diler gibiydi “iyi ki bu ev var, yoksa ne yapardık koca kış çadırlarda” derken. Bir yandan  kucağına oturtup sımsıkı sarıldığı, 4 katlı binanın enkazının altından  kendi kendine sürünerek çıkmayı başarmış  onüç  aylık torununun severken , bir yandan da elinde ekmekle eve gelişini, televizyon seyretmek için odaya girdiğinde hayat arkadaşını namaz kılar görünce onu rahatsız etmemek için televizyonu açmadığını , alt kata gelinin yanına inmek için kapıdan çıkarken sarsılmaya başladıklarını ve yıkılan merdiven boşluğundan en alt kata düşüşünü anlatan Hasan amcayı dinlerken yukarıdaki sorunun cevabını düşünüyordum. Bir an gelecekle ilgili hiçbir şey bilmediğimizi taa hücrelerimin derinliklerinde hissettim. Hayır sanarak peşinde koştuklarımızın   ne kadarı bizim ve sevdiklerimiz için hayır, şer diye kaçtıklarımızın ne kadarı gerçekten şer di. Enkazdan çıkarken kırılan ayağının acısı yüreğinin acısı tarafından bastırılmış Hasan amcayı dinlerken, Allahın  sınırsız gücünün ve ilmin karşısında   ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu bir daha çok yakından, çok derinden fark ettim.
 İlm-el yakin bildiğimiz bir çok şeyin ayn-el yakin dönüştüğü anlarla doluydu Ercişte geçirdiğimiz bir gün.
 Her şeyi kontrolü altında tutmaya çalışan, gücünün her şeye yettiğine inandırılan insanoğlunun          ”hiç”liğinin inanılmaz ağır yükünün altında un ufak olurken bir yandan da  her şeyin Ondan geldiğine iman edenlerin, yaşanan afete  ve ortaya çıkan acıların büyüklüğüne rağmen  ayakta ve  dev gibi güçlü olduğuna şahit oldu gözlerimiz. 4 yavrusunu, eşini ve anasını enkaz altından çıkartmış bir adamın “Anam secdede ,eşim elinde tesbihi yavrularına sarılmış halde ölmüş. İnşallah şehittirler” dediğini duydu kulaklarımız. Sevdiğinin sonsuz alemde huzur içinde olacağını bilmenin arkada kalanlar için nasıl koruyucu kalkan olduğunu, tevekkülün, sabrın ve en önemlisi gerçek imanın en büyük güç olduğunu idrak edebilmek için bizlere  sunulmuş bir imkandı Erciş depremi.
Van Ercişe gitmeden bir gün önce yaptığımız Hasbıhal toplantısında Ayfer hocamın  konuşup, tartışmamız için kapı açtığı ana konu “HAK” olmasına rağmen biz bir anda kendimizi  “tuz hakkını”, “kul hakkını “ bırakıp depremin gerekçelerini tartışır bulmuştuk. Erciş sokaklarında enkazlar, molozlar arasında gezerken uzaktan konuşmanın ne kadar kolay bir o kadar da ne kadar boş olduğunu düşündüm içimden.Hayatı medyanın bize sunduğu kadarı ile yaşamak, olan biteni onların şekillendirdiği beyinlerimizle okumak ve yorumlamak ciddi bir “hak sorumluluğu” getiriyor hepimize. Çocuğu ile Kürtçe konuşurken bize dönüp “nereden gelmişsiniz?”diye soran Ankara’dan geldiğimizi duyunca hüzünlü gözlerine ışıltılar dolan ve “hele girin çadırda bir çay ikram edelim” diyen amcanı yüzüne bakarken “Buraya gelirken yüreğimizde oluşturulan tedirginlik için bizi affet ve hakkını helal et” demek istedim ama diyemedim. . Depremi herkesin kendi kitabından okuduğunu söyleşmişti o akşam üstü Ayfer Hoca , kendi kitabımızdan okuyoruz ama başkasının gözüyle diye düşündüm bir an. Talanın, saldırının bir yudum ekmek için insanların bir birinin canını acıttığı arbedenin yaşandığı  bir yer gibi gösterilen Ercişte camı kırık, duvarı yıkık  ama içinde ki eşyaların el değmeden durduğu dükkanları görünce  hayatta hiç tanımadığımız ve haklarında konuştuğumuz insanların “haklarının” ağırlığı çöktü omuzlarıma.
“Ya öğrenen ol yada öğreten” buyurmuş efendimiz. Öğretmeye alışmış bizler için ciddi bir öğrenme ortamıydı Türkiye KAD-Birdeki dostlarla gerçekleştirdiğimiz bir günlük Van- Erciş ziyareti.
Vana dönerken minibüste neler öğrendik diye sorduk birbirimize; Yerle bir olmuş koca koca apartmanları, un ufak olmuş arabaları molozların arasına saçılmış, yatakları, ezilip pestile dönmüş mobilyaları görünce “mal da yalan mülk de yalan gel biraz da sen oyalan” sözünün anlamını çok daha derin anladığımızı paylaştık aramızda.
“Biriktirmemek lazım” dedik, dağıtalım kendi ellerimizle evimizdeki fazlalıkları, sonra hep beraber aslında çok da fazla bir şeyimizin olmadığını konuşmaya başladık . Kendimizi Efendimizin hayatı ile değil bizden daha çok şeye sahip olanlarla kıyaslama özelliğimizi Erciş’in bile değiştiremediğini fark ettik hüzünle .
Ölüm 25 saniye sonra gelebiliyorsa ki geldiğini gözlerimizle gördük ! her an huzura çıkmanın bilinci ile yaşamak gerek dedik. Biri hakkında dedikodu ederken de, televizyonda saçma sapan bir şey izlerken, internette başkalarının yanında bakamayacağım bir siteyi gezerken ya da Onu anıp Onun rızası için bir şeyler yaparken gelebilir ölüm. Öyle ise her daim huzurda olalım ki O’nun huzuruna huzurla çıkalım diye dua ettik.
Yanımız da çocuklara hediye etmek için  götürdüğümüz oyuncak ve çikolatalardan boşalan bavullarımızı,  oyuncağına sarılıp gofretini yiyen yavruların gözlerindeki ışıltı ve  taziye için gittiğimiz evlerde okuduğumuz Yasinlerden sonra içtenlikle edilen “Allah sizden razı olsun” duaları ile doldurmanın mutluluğu ve şahidi olduğumuz dramların hüznü   ile indiğimiz Ankara havaalanında beni deprem gecesi kurtarma çalışmaları için Akutla beraber Erciş'e giden ve geçen hafta içinde dönmüş olan oğlum karşıladı. Ona 6 saat emek vererek enkazdan çıkarttıkları Metin’in amcasının evine uğradığımızı Metinin vefat eden 2 kuzeninin annesine ve babasına taziyede bulunduğumuzu anlatırken gencecik 2 evladını yitirmiş annenin acıdan çelikleşmiş yüzü ve boş boş bakan gözleri geldi gözümün önüne. Dudaklarımdan dökülen “Rabbim onun ve diğer kardeşlerimizin acısını hafiflet. İsyan etmeden sabredebilmeleri için onlara iman gücü nasib et, bizi ve ülkemizi başka afetlerden muhafaza buyur” duasına ikimiz beraber amin derken , gecenin ayazında çadırların içinde ısınmaya çalışan Ercişlileri arkada bırakarak bizi bekleyen sıcacık  evimize doğru yola koyulduk.
Şimdi ki ise duam “Rabbim gördüklerimi unutturma, bizi mal mülk kaygısı ile senden ve dostlarımızdan ayırma , ağzımızın tadını–tuzunu bozma, her daim huzurunda olmayı nasib eyle ” AMİN  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder